Eurobasket 2011'de çok başarılı mıyız? Hayır!
Son Dünya 2. gibi mi oynuyoruz? Hayır!
Şampiyonluk favorilerinden biri konumunda mıyız? Hayır!
Peki gelecek için umut veriyormuyuz? Hayır!
...
Bunlara benzer, cevabı "Hayır" olan birçok soru daha sorabiliriz. Ama şu anda bu soruları sorma zamanı değil. Şu anda karamsarlığa kapılma zamanı HİÇ değil.. Önümüzde çok kritik bir Sırbistan maçı varken ve kazandığımız taktirde bana göre kesinlikle çeyrek finale çıkacağımız bir maç bu. Önce bu kesin konuşmamın sebebini açıklayayım: Litvanya ev sahibi, grubu bitirebileceği en iyi seviyede bitirmek isteyecekler. Onların şu anda en iyi bitireceği derece üçüncülük.. Biz garantiledik, çıkma sorunumuz yok diğer turları düşünelim, fazla efor sarfetmeyelim gibi bir düşünce Litvanya'dan asla beklenmez. Onlar basketbola bir DİN gibi bakıyorlar.. Onlar için basketbol demek, kazanmak demek, başarı demek.. İşte bu yüzden Litvanya, pazar akşamı Almanya'yı devirecek.. Olması gerekende bu.. Çünkü Litvanya'nın Almanya'dan çok daha fazla skoreri var.
Gelelim bizim takımın ve halkımızın ruh haline...
Dün akşamki maçtan sonra yine millet olarak karamsarlığa kapıldık. Pazar akşamı valizleri toplayıp ülkeye döneceğimizi, asla Sırbistan'ı yenemeyeceğimizi düşünmeye başladık. Bu olumsuz ortama başka bir pencereden bakmak istiyorum: Biz Milli Takımlar düzeyinde hangi şampiyonada şöyle koltuğa oturup, elimizde kolamız, önümüzde çerezlerimiz keyifli keyifli maç izledik? Futbolda mı, Voleybolda mı? Basketbolda mı? A Milli Futbol Takımımızın, Avusturya ile 0-0 berabere kaldığı maçın sonunda Teknik Direktörümüz Guus Hiddink şöyle bir söz söylemişti; "Türkler zoru seviyor". Evet gerçektende bizler branş ayırt etmeksizin zoru seviyoruz. Bakın 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası... Demek istediğim şey şu; Biz zaten bu stresleri yaşamaya alıştık.. Ama hala bazılarının prim yapması için ortaya felaket senaryoları atılıyor.
Bu ilk önce, iyi oynar yada oynayamaz ama sahada Ay-Yıldızlı forma için ter akıtan 12 oyuncumuza, yetersiz gördüğümüz ama başarı için geceli gündüzlü çalışan teknik ekimize çok olumsuz yansır.. İlk önce ülke olarak inanmalıyız, üzerimizdeki bu kötü havayı atmalıyız. Çünkü şu anda Millilere köstek değil destek olmalıyız. Onlara hergün ülkemizden haberler gidiyordur. Sırbistan maçı için onları, milletimizin desteğinin hep onlarla olduğu mu yoksa herkesin umudunu kestiği mi motive edecektir? İlk önce bizler başarıya inanmalıyız ki yakalayacağımız sinerji ile bu hava sahayada yansısın? Bkz: 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası!
Son sözümde Millilere; gün başını öne eğme ve kaderine razı olma günü değil, Başını Dik tutup, ülken için savaşma, halkın için kazanma günüdür. İşte o yüzden; Hey sen, 12 Dev.. Başını öne Eğme Sakın!! Çık ve 2010'da yaptığını pazar akşamı tekrarla.. Allah yar ve yardımcınız olsun...
Son Dünya 2. gibi mi oynuyoruz? Hayır!
Şampiyonluk favorilerinden biri konumunda mıyız? Hayır!
Peki gelecek için umut veriyormuyuz? Hayır!
...
Bunlara benzer, cevabı "Hayır" olan birçok soru daha sorabiliriz. Ama şu anda bu soruları sorma zamanı değil. Şu anda karamsarlığa kapılma zamanı HİÇ değil.. Önümüzde çok kritik bir Sırbistan maçı varken ve kazandığımız taktirde bana göre kesinlikle çeyrek finale çıkacağımız bir maç bu. Önce bu kesin konuşmamın sebebini açıklayayım: Litvanya ev sahibi, grubu bitirebileceği en iyi seviyede bitirmek isteyecekler. Onların şu anda en iyi bitireceği derece üçüncülük.. Biz garantiledik, çıkma sorunumuz yok diğer turları düşünelim, fazla efor sarfetmeyelim gibi bir düşünce Litvanya'dan asla beklenmez. Onlar basketbola bir DİN gibi bakıyorlar.. Onlar için basketbol demek, kazanmak demek, başarı demek.. İşte bu yüzden Litvanya, pazar akşamı Almanya'yı devirecek.. Olması gerekende bu.. Çünkü Litvanya'nın Almanya'dan çok daha fazla skoreri var.
Gelelim bizim takımın ve halkımızın ruh haline...
Dün akşamki maçtan sonra yine millet olarak karamsarlığa kapıldık. Pazar akşamı valizleri toplayıp ülkeye döneceğimizi, asla Sırbistan'ı yenemeyeceğimizi düşünmeye başladık. Bu olumsuz ortama başka bir pencereden bakmak istiyorum: Biz Milli Takımlar düzeyinde hangi şampiyonada şöyle koltuğa oturup, elimizde kolamız, önümüzde çerezlerimiz keyifli keyifli maç izledik? Futbolda mı, Voleybolda mı? Basketbolda mı? A Milli Futbol Takımımızın, Avusturya ile 0-0 berabere kaldığı maçın sonunda Teknik Direktörümüz Guus Hiddink şöyle bir söz söylemişti; "Türkler zoru seviyor". Evet gerçektende bizler branş ayırt etmeksizin zoru seviyoruz. Bakın 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası... Demek istediğim şey şu; Biz zaten bu stresleri yaşamaya alıştık.. Ama hala bazılarının prim yapması için ortaya felaket senaryoları atılıyor.
Bu ilk önce, iyi oynar yada oynayamaz ama sahada Ay-Yıldızlı forma için ter akıtan 12 oyuncumuza, yetersiz gördüğümüz ama başarı için geceli gündüzlü çalışan teknik ekimize çok olumsuz yansır.. İlk önce ülke olarak inanmalıyız, üzerimizdeki bu kötü havayı atmalıyız. Çünkü şu anda Millilere köstek değil destek olmalıyız. Onlara hergün ülkemizden haberler gidiyordur. Sırbistan maçı için onları, milletimizin desteğinin hep onlarla olduğu mu yoksa herkesin umudunu kestiği mi motive edecektir? İlk önce bizler başarıya inanmalıyız ki yakalayacağımız sinerji ile bu hava sahayada yansısın? Bkz: 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası!
Son sözümde Millilere; gün başını öne eğme ve kaderine razı olma günü değil, Başını Dik tutup, ülken için savaşma, halkın için kazanma günüdür. İşte o yüzden; Hey sen, 12 Dev.. Başını öne Eğme Sakın!! Çık ve 2010'da yaptığını pazar akşamı tekrarla.. Allah yar ve yardımcınız olsun...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder