31 Mayıs 2011 Salı

Sarı-Lacivert Efsaneler - 4


Bugünkü Efsanemiz Marko Tomas! Tomas'ı dışarda gören ve onunla kısa bir zaman geçiren insana sorduğunuzda, "Kesinlikle çok sessiz, utangaç tavırları" olan bir kişider. Çünkü Tomas çok fazla konuşmayı seven bir kişi değil. O sadece sahada işini yaparken konuşmayı sever. Sosyal hayatında ağır başlı bir insandır. Unutmadan, aynı zamanda da çok yakışıklı ve kızların hayallerini süsleyen bir karizmaya da sahiptir. Türkiye'deki bayan hayranlarının sayısına baktığımızda bu yorumun ne kadar doğru olduğunu görebiliyoruz. :)

Genç yaşına rağmen, erkek basketbolunun önemli isimleri arasında yer alan Marko Tomas, 3 Ocak 1985 tarihinde Hırvatistan’da dünyaya geldi. Babası Basketbol Antrenörü abiside basketbolcu olunca ister istemez kendiside basketbola yöneldi. Aslında Tomas'ın en çok sevdiği sporlardan biri tenisti o dönemde. Tenis oynamaya bayılırdı. Fakat dediğimiz gibi aile basketbolun içinde olunca, Tomas'ta zamanla basketbola yöneldi.

Marko Tomas’ın sporculuk kariyeri ülkesinde Cibona Zagreb altyapısında başlar ve 2000-2001 sezonunda ilk profesyonel maçına çıkar. İlk çıktığı maçta henüz 15 yaşında genç bir sporcudur. Ülkemizde Tomasla profesyonel olarak basketbol oynadığı yaş olarak kıyaslayabileceğimiz tek oyuncu Enes Kanter'dir. Marko daha 15 yaşında olmasına rağmen Zagrep'te kendini öyle çabuk ispatlamıştır ki koç onu yaşına bakmadan sahaya sürmüştür. 5 yıl daha Cibona'da oynayan Tomas, 2005-2006 sezonunda Real Madrid'e kiralık olarak gönderildi ve İspanyol devinde oynamaya başlamıştır. Madrid'teki ikinci sezonunda önce ULEB Cup ardından İspanya Ulusal Şampiyona Kupası sevincini yaşamıştır. Bu Tomas'ın kariyerindeki ilk şampiyonluklarıdır. Daha sonda yeniden Hırvatistan’a dönerek Cibona Zagreb de kariyerine devam etmiştir. 2008-2009 sezonunda da Cibona Zagreb ile Hırvatistan Ulusal Şampiyona Kupası’nı kazanma başarısını gösterdi. Ayrıca Cibona Zagreb ile Euroleague'de de harika işlere imza atan Tomas, Avrupa devlerinin de dikkatini çekmişti.

Bu arada Tomas, Hırvatistan Milli Takımının vazgeçilmez isimlerinden biri haline geldi. Milli Takımla birlikte Eurobasket 2007 ve Eurobasket 2007 Şampiyonalarına katıldı. Ayrıca geçtiğimiz yıl ülkemizde düzenlenen 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasında Hırvatistan Milli Takımıyla mücadele ederek, kendisini ilk kez Türk seyircilerede izlettirdi.

Geçtiğimiz yıl (2010) Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımıza transfer oldu. Takımımıza Euroleague'de geçirdiği harika sezonun sonrasında gelen Tomas, şu anda takımımızın başarısı için ter döküyor. Takımımızda geldiği ilk sezonunda Türkiye Kupası sevinci yaşayan Tomas, lig şampiyonluğu içinde takımımızın en kilit oyuncularından biri konumunda bulunuyor. Ayrıca, bu kadar kısa sürede Fenerbahçe Taraftarlarınında vazgeçilmez oyuncusu olmayı başardı. Henüz 26 yaşında olan Tomas'ın takımımızda nice seneler oynaması ve takımımızla birlikte Avrupa'da da başarılarla dolu sezonlar geçirmesi en büyük dileğimiz...

Tolga Gümüş

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Sarı-Lacivert Efsaneler - 3


Mirsad Türkcan... Birçoğumuzun aklına bu ismi duyunca hırs gelir, savaşçı bir kimliğe bürünmüş bir insan, Avupa Ligi Ribaund Kralı, formasını emeğiyle terleten cesur bir yürek gelir. Bugünkü yazımda işte sizlere bu "Cesur Yürek"i anlatmaya çalışacağım. Yugoslavya'da başlayan ve Türkiye'de devam eden bir hayat öyküsünü, başarılarla dolu bir kariyeri aktarıcam sizlere.. Fenerbahçe taraftarlarının sevgilisi olan bir adamdan, Mirsad Türkcan'dan bahsedeceğim.

Mirsad, 7 Haziran 1976'da Boşnak bir ailenin oğlu olarak o dönemdeki Yugoslavya şehri Novi Pazar'da doğdu. Asıl adı Mirsad Jahović'di. Küçük yaştan itibaren basketbolla ilgilenmeye başlar. Basketbol hayatında dönüm noktası olan, hayatındaki kötü bir olay onu belkide oynadığı bu oyunda daha da hırslandırır. Mirsad babası vefat ettikten sonra Türkiye'ye, Efes Pilsen'e gelir. Buradaki ilk hocası, şu anda Basketbol Şubemizin Genel Koordinatörü Aydın Örs'tür. Aydın Örs ile Mirsad arasında özel bir bağ vardır. Bu bağı Mirsad şöyle ifade eder: "Ben Aydın Örs'ü hiçbir zaman antrenörüm olarak görmedim. Babam vefat ettikten sonra Türkiye'ye geldim ve profesyonel basketbol oynamaya başladım. Türkiye'deki ilk günümden itibaren Aydın Örs benim ikinci babam oldu. Bizim ilişkimiz bambaşkadır. Beni en çok sevende bana en çok kızan ve bağıran da Aydın Örs'tür." Küçük yaşlardan beri Türkiye'de bulunan Mirsad, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçer. Ve ilerleyen yıllarda da Türk Milli Basketbol Takımını seçecektir.

Mirsad, 1993-1999 yılları arasında profesyonel olarak basketbola başladığı Efes Pilsen'de forma giydi ve takımının pekçok başarısında rol aldı. Ayrıca Milli Takımda da iyi bir mücadele sergiledi. Bu yıllar arasında da bir çok kişisel ödülün sahibi oldu. Özellikle bu dönemde almadığı Ribaund ödülü kalmamıştı Mirsad'ın.
1994 En iyi genç basketbolcu
1994 Avrupa Gençler Basketbol Şampiyonası en iyi ribaundcu
1995 22 yaş altı en iyi Türk basketbolcu
1996 22 yaş altı Avrupa Gençler Basketbol Şampiyonası en iyi ribaundcu
1997 Avrupa Basketbol Şampiyonası en iyi ribaundcu
1997 Türkiye Basketbol Ligi Playoff'lar MVP Ödülü
1997 Türkiye Basketbol Ligi en iyi ribaundcu
Efes'te geçirdiği başarılı sezonlarından ardından 1998'de Houston Rockets tarafından ilk turda 18. sıradan draft edildi. Kısa bir süre sonra NBA'e giderek, bu ligde oynayan ilk Türk basketbolcu ünvanının sahibi oldu. NBA'de pekte istediğini bulamayan Mirsad, geçirdiği 1 buçuk yılda Houston Rockets, New York Knicks ve Milwaukee Bucks formaları giydi. Avrupa'ya dönüşünde ilk sezon Fransa'da Paris Basket Racingforması giydi ve bir sezon sonra CSKA Moskova'ya transfer oldu ve Euroleague'de mücadele etti. Euroleague'de başarılı bir sezon geçiren Mirsad, 2001/02 Euroleague Normal Sezonu MVP Ödülünü ve Euroleague'in en iyi ribaundcusu ödülünü kazandı. Bu başarısıyla yeni sezonda İtaya'ya Montepaschi Siena'ya gitti ve burada Euroleague Final Four başarısı yakaladı. Finale kadar yükselen takımıyla "Euroleague'de final oynayan İlk Türk Basketbolcusu" oldu. Takımının finale gelmesinde büyük rol oynayan Mirsad, bu sezon boyunca şu ödülleri kazandı:
2002-2003 Euroleague İlk 16 MVP Ödülü
2002-2003 Euroleague en iyi ribaundcusu
2002-2003 İtalya Ligi en iyi ribaundcusu
Bu başarıları Gelecek sezon yarım kalan bir işi tamamlayacağının sinyalleriydi sanki. Yeni sezonda birkez daha CSKA Moskova'ya dönen Mirsad burada Euroleague Şampiyonluğu sevinci ve Rusya Ligi Şampiyonluğu yaşadı. Bu başarılarının ardından Dinamo Moskova'ya giden Mirsad, bir sezon orada oynadı ve 2005/06 seonunda Türkiye'ye döndü. Ülkerspor forması giyen Mirsad, dördüncü Türkiye Ligi Şampiyonluğunu kazandı.

2006/07 sezonu başında Fenerbahçe Basketbol Takımı ile Ülkerspor'un geniş kapsamlı yapılan bir sponsorluk anlaşmasıyla Birleşmesiyle Fenerbahçe Ülker'e geçti. Vee Mirsad'ın Fenerbahçe macerasıda bu şekilde başlamış oldu. Fenerbahçe Ülker'e geldiği ilk sezon kulübün 100. yılıydı ve Şampiyonluk parolasıyla başlanmıştı sezona. Üstelik takımın başında da Mirsad'ın "İkinci Babam" dediği Aydın Örs vardı. Kulübümüzün 100. yılında gelen şampiyonluğun en büyük mimarlarından oldu. Mirsad Fenerbahçeliliğiylede bilinen çok önemli bir oyuncumuz. Kulübümüzle sözleşmesi bittiğinde, başkanımızın onu yanına çağırdığında "Mirsad, seni takımda görmeye devam etmek istiyoruz. Gel ve alacağın ücret konusunda anlaşalım" demesi üzerine Mirsad masanın üzeinde bulunan boş kağıdı imzalayarak "Başkanım para konusunda bir sıkıntım yok. Sizin vereceğiniz her ücreti kabul ediyorum. Para hiçbir zaman bu takımda oynamamın verdiği gururun önüne geçemez!" diyerek, Fenerbahçeliliğini dosta düşmana birkez daha göstermiştir. Vee "Gururla Taşıyorum" dediği Fenerbahçe formasıyla şu ana kadar 3 Lig Şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası Şampiyonluğu ve 1'de Cumhurbaşkanlığı Kupası Şampiyonluğu yaşadı.

Mirsad'ın kariyeri boyunca aldığı kişisel ödüllerde aşağıdaki gibidir:
1994 En iyi genç basketbolcu
1994 Avrupa Gençler Basketbol Şampiyonası en iyi ribaundcu
1995 22 yaş altı en iyi Türk basketbolcu
1996 22 yaş altı Avrupa Gençler Basketbol Şampiyonası en iyi ribaundcu
1997 Avrupa Basketbol Şampiyonası en iyi ribaundcu
1997 Türkiye Basketbol Ligi Playoff'lar MVP Ödülü
1997 Türkiye Basketbol Ligi en iyi ribaundcu
2001-2002 Euroleague Normal Sezon MVP Ödülü
2001-2002 Euroleague en iyi ribaundcu
2002 İndiana'da düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası'nda en iyi ribaundcu
2002 Belgrad'da düzenlenen Zepter Turnunasında MVP Ödülü
2002 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda ikinci 5 kadrosuna seçildi
2002-2003 Euroleague İlk 16 MVP Ödülü
2002-2003 Euroleague en iyi ribaundcu
2002-2003 İtalya Ligi en iyi ribaundcu
2004-2005 Rus Ligi en iyi ribaundcu
2007 Euroleague'de 1000 ribaund'a ulaşan ilk oyuncu oldu
2008 Türkiye Ligi şampiyonluğunu Fenerbahçe ile kazandı.
2009 Euroleague TOP 16 MVP ödülü.
Kadromuzda yer alan Türk Efsanelerden en kariyerlisidir Mirsad. Türk Basketbolunun ilerlemesinde, basketbolumuza önemli yolları açan kişidir Mirsad, Avrupa Ligi'nde gelmiş geçmiş En İyi Ribaundcudur Mirsad, Avrupa Ligi'nde 1000 ribaund'a ulaşan Tek Oyuncudur Mirsad, Gerçek bir Fenerbahçelidir Mirsad, Giydiği Sarı-Lacivet formayı taşımaktan Gurur Duyar Mirsad vee belkide en önemlisi o Fenerbahçe taraftarının vazgeçilmezidir, Fenerbahçe Ülker diyince akla gelen ilk isimdir Mirsad. Gerçek Bir EFSANEDİR MİRSAD!!!

Tolga Gümüş

29 Mayıs 2011 Pazar

Sarı-Lacivert Efsaneler - 2


Dün başladığım yazı dizisinin bugünkü kahramanı takımımızın genç oyuncularından biri: Emir Preldzic. Sahada o bebek suratını gören rakibinin bu çocuk nasıl oluypda A takıma yükselmiş? gibi aklından geçirdiği bir isim Emir. Sahada savaşçı bir kimliğe sahip. Çünkü o basketbolu hayatının bir parçası olarak gören ve sevdiği bu oyuna dört kolla sarılan biri. Bu sene Euroleague TOP 16'da Valencia maçının son saniyelerinde yaptığı ardarda 2 bloktan sonraki sevinci ve o sevincini hırsıyla birleştirmesi, bizlere o anda bir savaşçının rakibini yenip zaferi kazanmasını hatırlattı. O, bu oyunu gönülden oynayan ve Fenerbahçe Ülker taraftarlarının gönlünde taht kurmuş bir isim. O takımımızın bebek yüzlü savaşçısı.

Emir, 6 Eylül 1987 yılında Bosna Hersek'in Zepce bölgesinde dünyaya geldi. Babasıda eski bir basketbolcudur. Vee çocukluk yaşlarını atlatırken babası basketbolu bırakır ve Basketbol Antrenörlüğü yapmaya başlar. Emir, küçük yaştan beri içinde olduğu basketbola bu şekilde giriş yapar. Babasından gördüklerini tekrarlar ve onun izinden gitmeyi kendi ilke edinir o ufak yaşlarında. Aynı zamanda dinine de çok bağlıdır Emir. Balkanlarda ve özellikle Bosna Hersekte yaşayan birçok insan gibi o ve aileside Müslümandı.

İlk basketbol kariyerine 2003-2004 sezonunda KK Čelik Zenica takımında başladı. Bu takımda oynarken sadece 16 yaşındaydı Emir. Ardından bir sene sonra Slovenya'nın Triglav Kranj takımında forma giydi. Burada da geçirdiği bir yılın ardından bir başka Sloven takımı olan Geoplin Slovan'a transfer oldu. Geoplin Slovan'da oynadağı ilk senenin sonunda Slovenya Genç Milli Takımıyla, İzmir'de düzenlenen 2006 Avrupa Gençler Şampiyonasında mücadele etti. İşte Türk taraftarlarının Emir Preldzic ismini ilk duyduğu yerdi burası. Bu turnuvada 20 sayı, 9.4 ribaund ve 3.4 asist gibi çok çarpıcı istatistikler elde etmişti genç basketbolcu. Şampiyona dönüşü bir sene daha Geoplin Slovan takımında forma giydi.

İkinci sezonunun sonunda, güzel bir yaz günü telefonu çaldı Emir'in. Telefonun diğer ucundaki isim Bosna Hersek'te efsane olmuş bir isim; Bogdan Tanjevic'ti. İlerleyen yıllarında Emir bir röportajında o konuşma hakkında şunları söyleyecekti: "Tanjevic, Bosna'da bir efsane ve herkesin sevip saydığı bir isim. Beni arayıp 'Seni takımımda görmek istiyorum' demesi zaten yeterli oldu. Böylesi bir efsaneden teklif almak beni çok heyecanlandırmıştı. Tanjevic'in teklifini o anda kabul ettim." Tahmin ettiğiniz gibi Tanjevic Emir'i Fenerbahçe Ülker'e getirmek istiyordu. Ama Emir'in o sıralarda Geoplin Slovan ile sözleşmesi devam ediyordu. Neyseki her iki kulüpte orta yolu buldular ve 2007 yılının yaz ayında Emir, büyük patlama yapacağı ve basketbolunu hergeçen gün daha da geliştireceği bir kulübe, Fenerbahçe Ülker'e transfer oldu.

Fenerbahçe Ülker'e geldiği ilk sezonunda Beko Basketbol Ligi şampiyonluğuyla tanıştı Emir. Bu genç basketbolcunun kariyerinde yaşadığı ilk şampiyonluktu. Ve yeri her zaman ayrı kalacaktı. İlk senesinde çok fazla süre alamasada bir çok maçta sahaya sürüldü Tanjevic tarafından. Geleceğinin sinyallerini vermeye başlamıştı genç yıldız adayı. Fenerbahçe Ülker'deki ikinci sezonu ise iyi geçmişti. Takım finale kadar gelmiş fakat seride 2-0 öne geçmesine rağmen Efes Pilsen'e 4-2 yenilerek şampiyonluktan olmuştu Emirli Fenerbahçe Ülker. Buna rağmen 2009 NBA draftında 57. sıradan Phoenix Suns tarafından draft edilmişti genç yıldız. Daha sonra hakları Cleveland Cavaliers'e takas edildi. Bir sonraki sezona ise Emir damgasını vurdu diyebiliriz aslında. 2009-2010 sezonunda Fenerebahçe Ülker'de ligde 40 maçta forma giydi ve 10.53 sayı ortalaması ile oynadı. Fenerbahçe bu sezonda hem Türkiye Kupasını hemde Beko Basketbol Ligi şampiyonluğunu kazanmış ve ligi çifte şampiyonlukla kapatmıştı.

Başarılı geçen bu sezonun yazında Türkiye'de düzenlenecek 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasın'da Milli Takımımızda forma giyebilmek için Türk vatandaşlığına geçti Emir. Artık bizden biri olmuştu. Ama Slovenya Basketbol Federasyonu, Şampiyonada Milli Takımımızda oynamasına engel olarak Emir'in Ay-Yıldızlı formayı giymesini geçiktirmişti. Ardından gelen sezonda ise hedefler Fenerbahçe Ülker'de büyültülmiş ve artık Euroleague'de de Final-Four hedefiyle yola çıkılmıştır. Emir ise artık tam bir Türkiye sevdalısı olmuş ve kendisini takımına adayan bir savaşçı kimliği kazanmıştır. Taraftarlarla arasında da çok sıcak ilişkiler vardır. Taraftar onu sevmiş ve adeta bağrına basmıştır. Lige de çok iyi başladı Emir. İnişli çıkışlıda olsa her maçta yüksek süreler almaya devam etti. Takımın başına gelen yeni koç Neven Spahija'nın da gözüne girmeyi başarmıştır genç yıldız. Vee ilk defa, 2011 yılında düzenlenen Beko Allstar 2011'e Türk Karmasında davet edilmiştir. Fakat sakatlığı olduğu için forma giyememiştir Emir. Sezonun devamında ise Beşiktaş'la oynanan Türkiye Kupası finalinde harika bir performans göstererek takımımızın kupayı almasında büyük rol oynamıştır. Bu olağanüstü performansını ödüllendirmemek olmazdı ya.. Emir, Türkiye Kupası'nda Final maçının MVP'si seçilmişti. Bu kariyerinde yaşadığı ilk MVP sevinciydi. Aynı sezon Euroleague'de de çok önemli işler yapan Emir her geçen gün kendini daha da geliştirmekte. Belki de bu sezon sonu kariyerindeki üçüncü Beko Basketbol Ligi Şampiyonluğunu kazandıracaktır ona. Takımımız finalde. Rakibimizi bekliyoruz. Bu hiçte uzak bir ihtimal değil.

Başta Emir gibi genç bir yıldızı hem takımımıza hemde ülkemize kazandıran koç Tanjevic'e şükranlarımızı sunmalıyız. Bizi bu Genç Yürekle tanıştırdığı için. Emir daha 3 yıl takımımızın formasını giyecek ve inanıyorum ki bu başarılarına Avrupa'da da bir kupa şampiyonluğu ekleyecek. Daha nice seneler çubukluyu giymen dileğiyle.. Yolun açık olsun Genç Emir..

Tolga Gümüş

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Sarı-Lacivert Efsaneler - 1

Dün gece maçı izlerken, aklımdan binlerce düşünce geçti. Takımımızda o kadar yıldız oyuncu vardı ki, dar rotasyonda oynamamıza rağmen, bu yıldızlar Efes Pilsen engelini 2 maçta geçmeyi başardılar. Bende düşündüm ve dedimki kendi kendime; ben bu yıldızları sizlere daha yakından tanıtabilirmiyim? Kısa bir araştırmanın ardından da bu yazı dizisini yazmaya karar verdim. Vee tabikide böyle bir yazı dizisine de Šarūnas Jasikevičius gibi takımın en kariyerli isminden başlamak gerekiyordu. Büyük bir hırsa ve asla kaybetmeye tahammülü olmayan bir kişiliğe sahip bir kahramanın hikayesi bu.

Saras, 5 Mart 1976 yılında Litvanya'nın Kaunas şehrinde dünyaya geldi. Küçük yaşta ülkesinin basketbol aşkındanda etkilenerek basketbol oynamaya başladı. İleride yapacağı bir röportajında "Litvanya'da basketbol din gibidir. Doğan her çocuk bir basketbolcu olmak ister. Bunu başaramayanlar ise daha geri planda kalan ve sıradan meslek gözüyle bakılan Tıp, Avukat, Mühendislik gibi mesleklere yönlendirilirdi." diyecektir. İşte Saras böyle bir zihniyetin hakim olduğu bir ülkede dünyaya gelmenin etkisiyle daha çocukluğunun ilk yıllarında basket topuyla tanışır.

Gençlik yıllarında ailesiyle birlikte ABD'ye gider ve burada Maryland Üniversitesi'nde kolej basketbolu oynamaya başlar. Kolej kariyeri boyunca ortalama 13 sayı ve 4 asist performanslarıyla oynadı. Günümüzde kendisine özgü sola bakıp sağa attığı paslarını kolej kariyeri boyunca geliştirmeye başladı.

Saras profesyonel kariyer başlangıcını 1998 yılında Lietuvos Rytas ile yaptı. Burada geçirdiği ilk senesinin ardından, başarılarla dolu geçecek kariyerinde kazanacağı ilk başarıya ulaşacağı Olimpija Ljubljana takımına transfer oldu. Burada 2000 yılında Slovenya Basketbol Ligi şampiyonluğu yaşadı. Bu gelecekteki Avrupa efsanesinin kariyerinde kazandığı ilk kupaydı. Aynı senenin yazında Olimpiyat Oyunları'nda milli takım formasıyla bronz madalya kazandı. Bu turnuvada 14.0 sayı, 5.1 asist ortalaması ile oynadı. 2000 yılının yazında yakaladığı bu başarı, milli takım kariyeri boyunca yaşayacağı başarıların ilkiydi. Kısacası 2000 senesi Saras için İlklerin yılı olmuştu.

Olimpija Ljubljana ve Litvanya Milli Takımında gösterdiği üstün başarıyla yine 2000 senesinde İspanyol devi Barcelona'ya transfer oldu. İspanya'daki ilk senesinde hem Lig Şampiyonluğuna hemde İspanya Kupası şampiyonluğuna ulaştı. 2002 senesi kariyerinde durgun geçen çok nadir senelerden biri oldu Saras'ın. Bu sezonda hiçbir kupa sevinci yaşayamadı. Ama 2003 senesi adeta geçen sessiz senenin bir patlayışı gibi geçti. 2003 senesi kariyerinde dört kere yaşayacağı bir sevincin ilk halkası oldu. Barcelona formasıyla hem lig şampiyonluğu ve final serisinin MVP'si hemde İspanya Kupası şampiyonluğuna birde Avrupada Euroleague Şampiyonluğu ekledi Saras. Yavaş yavaş Avrupa efsanesine dönüşmeye başlıyordu başarılı guard. Aynı senenin yazında Litvanya Milli Takımıyla Avrupa Şampiyonluğu sevincide yaşadı. Vee bu şampiyonanın MVP ödülünü aldı. Bu ödül bir senede aldığı ikinci MVP ödülüydü. Ayrıca yine 2003 senesinde Mr. Europa European Player of the Year ödülünü kazandı. Daha sonra Maccabi Tel Aviv'e transfer oldu. İsrail ekibinin 2 Euroleague şampiyonluğun kazanmasında büyük rol oynadı(2004-2005). İki kere İsrail Ligi ve İsrail Kupası'nı kazandı. 2005 senesinde Maccabi ile kazandığı Euroleague Şampiyonluğunda Final-Four'un MVP'si seçildi.

Jasikevičius Temmuz 2005'te NBA takımlarından Indiana Pacers ile anlaştı ve NBA kariyerine başladı. Pacers ile 3 yıllık sözleşme imzalayan Saras 112 maçta (16'sı ilk beş) ortalama 7.3 sayı, 3.0 asistle oynadı. 17 Ocak 2007'de Saras; Stephen Jackson, Al Harrington ve Josh Powell ile birlikte Golden State Warriors'a Troy Murphy, Mike Dunleavy, Jr. Ike Diogu ve Keith McLeod karşılığında takas oldu. 26 maçta (2'si ilk beş) ortalama 4.3 sayı, 2.3 asistle maç başına 11.9 dakika ile oynadı. Jasikevičius'un NBA kariyeri Avrupada olduğu gibi pek parlak geçmedi ve 20 Eylül 2007'de takımdan ayrıldı. NBA'de pek başarılı yıllar geçirmemesine rağmen, NBA'den ayrıldığı 2007 yılında Euroleague'in 35 büyük oyuncusundan biri olarak seçildi. (35 Greatest Euroleague Players) Aynı yıl Litvanya Milli Takımıyla Avrupa Şampiyonasında 3.'lük sevinci yaşadı.

Avrupa'ya tekrardan geri dönüş yapan Avrupa Efsanesinin bu seferki durağı Yunanistan oldu. Küllerinden yeniden doğacağı Panathinaikos ile anlaştı. Yunan Ekibindeki ilk senesinde Yunanistan Şampiyonluğu ve Yunanistan Kupasını kazandı. Bir sonraki sezonda ise Yunanistan Ligi Şampiyonluğu ve Yunanistan Kupası şampiyonluğunun yanına dördüncü kez Euroleague Şampiyonluğunuda ekledi Saras. Ve bu başarısıyla Euroleague'de üç farklı takımlada şampiyon olan bir oyuncu konumuna geldi tecrübeli guard. Dedik ya o bir Avrupa Efsanesi diye. Başarıları bununla sınırlı kalır mı hiç? Saras 4 kere tekrarladığı (üstelik bu başarısını üç farklı takımda kazandı) bir sezonda hem ligde, hem kupada, hemde Euroleague'da şampiyonluklar kazanarak (Triple Crown) kırılması zor bir rekorun tek sahibi konumunda bulunuyor.

2009 yılında takımdan ayrıldıktan sonra kısa bir süre basketboldan uzak kaldı ama Kasım 2010'da Lietuvos Rytas ile bir yıllık sözleşme imzaladı. Buradan da Ocak 2011'de "Büyük hedefleri olan bir kulübe gidiyorum" dediği Fenerbahçe Ülker'e transfer oldu. Fenerbahçe Ülker'de bir Türkiye Kupası Şampiyonluğu yaşayan Saras, ligimizde de şampiyonluk yaşamaya çok yakın.

Bir Avrupa Efsanesinin hayatı işte bu büyük başarılarla dolu. Ne mutluyuzki bir zamanlar bizim için hayal olan bu efsaneyi ülkemizde ve kendi takımımızda görmek, izlemek onunla aynı havayı solumak bizler için büyük şans. İyi ki bize bu efsaneyi görmemize izin verdin Saras.

Tolga Gümüş

27 Mayıs 2011 Cuma

Şampiyon yine Finalde...


Bu akşam oynanan mücadele, oyun zevki açısından on numara geçti. İki takımada yakışır bir maç oldu. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi maça Efes stresli başladı, biz ise ayakları yere basan, soğukkanlı bir giriş yaptık. Yine dünkü yazımda bahsettiğim ve oynayacağı oyunun bizim için büyük önemi olacağını söylediğim Marko Tomas beni yanıltmadı ve adeta maça fırtına gibi başladı. Bir ara attığımız 18 sayının 14'ü Tomas'tan gelmişti. Maçın başında Tomas'ın bu olağandışı katkısıyla farkı mkısa sürede 21-4'e getirdik. Efes bu andan itibaren bize tam alanda pres uygulayınca biraz şaşırdık mı ne yapılan top kayıpları ve kötü hücumlarla farkı kapattı Efes.

İlk çeyreği 1 sayı önde tamamladıktan sonra, maç boyunca skoru önde götüren taraf olduk. Biz farkı açmaya çalıştıkça, Efeste bizi yakalamaya çalıştı. Maçta süreler ilerledikçe Efesli oyuncuların stresi çok daha arttı. Ben Euroleague tecrübesindeki bir takımın bu kadar çok strese kapılmasına açıkçası şaşırdım. O kadar kendilerini kaybettiler ki, bu zamana kadar tek bir tartışmada dahi göremediğimiz Sinan Güler hakeme itirazdan dolayı teknik faul dedi. Bu bence Efes'in düştüğü durumu çok iyi özetleyen bir olay.

Tamamında önde götürdüğümüz maçı, son çeyreğin sonlarına doğru hafiften bir kaybeder gibi olduk. (Maçta hiç geri düşmememize rağmen) Efes bir ara farkı 3 sayıya kadar indirsede, yaptıkları basit top kayıpları belkide Fenerbahçe Ülker'e karşı yapılmaması gereken tek şeydi. Bu hataları Fenerbahçe Ülker gibi bir rakibe yaptın mı, olacaklarına da katlanmak zorunda kalırsın.

Ve nitekimde öyle oldu. Maçı Sarı-Lacivertli Ekibimiz 87-82 kazanarak adını Finale yazdırdı. Bu kadar yaşanan şanssızlıklara rağmen, Efes Pilsen'i ligde ve playoffta oynanan dört maçta da yenip, finale yükselen bu takım sonuna kadar haketti finali. Hepsine bir kez daha helal olsun.
Şimdi rakibimizi bekliyoruz. Banvit-GS serisi bugün oynanan maçla 1-1'e geldi. Biz de bu arayı iyi değerlendirip, hem dinlenip hemde final serisine hazırlanarak geçireceğiz. Final serisi sonunda da 5'te 5 hedefine ulaşacak ve ŞAMPİYON olacağız. Buna inancımız tam..

26 Mayıs 2011 Perşembe

Bu seri bu akşam biter mi?


Bu yazıda kullandığım başlıktanda anlaşılabileceği gibi, bu serinin bu akşam kesin olarak bitebileceğini söylemek zor. Her ne kadar kadro kalitesi olarak (sakatlarımızda dahil) biz Efes'ten çok daha iyi olsakta, Efes'te de çok tecrübeli ve bu maçların değerini bilen ve daha önce böyle maçlar oynamış oyuncular var. Maçta sahaya çıkarken en büyük avantajımız psikolojik açıdan onlardan üstün olmamız olacak. Nedeni ise;

1- Efes Pilsen'i bu sezon yaptığımız 3 maçtada yenmiş olmamız,
2- Efes Pilsen'in bu maça son bir umut olarak bakması ve her ne kadar tecrübeli de olsalar sahaya tedirgin çıkmaları.

Bu iki etken bu akşam maçın kaderini belirleyecektir. Ama bizimde bu maçı hiçbir zaman cepte görmememiz lazım. Çok değil, 2 sene önce 2008/2009 final serisinde Efes'e karşı 2-0 öne geçmemize rağmen seriyi 4-2 kaybetmiş ve bir şampiyonluktan olmuştuk. Zaten Koç Spahija'da ilk maçtan sonra verdiği röportajında "sadece bir avantaj yakaladık. Karşımızdaki rakipte oldukça güçlü. Oyun anlayışını kaybetmemeliyiz" demişti. Yani, bizde herkes Efes'in bilincinde. Spahija'nın takımın başına geçtiği günden beri takıma kazandırdığı çok önemli bir şey var: "Asla kaybetme, asla pes etme!" İşte bu anlayışla oynadığımız her maçı kazandık. Bu akşam oynanacak bu maçta da deplasman takımı olmamıza rağmen, büyük bir taraftar desteğiyle mücadele edip kazanalım ve Banvit-GS Cafe Crown serisinin galibini beklemeye başlayalım. Bu arada güç-kondisyon depolamayada devam etmeliyiz. Final serisinde çok lazım olacak..

Oyuncu değerlendirmesine gelirsek ben bu akşam guardlarımıza çok iş düşeceğini düşünüyorum. Ukic ve Jasikevicius'un iyi yüzdeyle oynamaları ve pota altında uzunlarımıza kolay sayılar buldurmaları gerekicek. Ayrıca Kinsey'in yokluğunda, sakatlıktan yeni çıkan Tomas'ın da takıma hem hücum hem de savunma olarak vereceği katkı bizim için önemli bir diğer etken olacaktır.

Son bir hatırlatmada maçın saatiyle ilgili; Efes Pilsen-Fenerbahçe Ülker maçı bu akşam saat 20:30'da Sinan Erdem S.S.'da oynanacak.

24 Mayıs 2011 Salı

Hakettikleri desteği vermeliyiz!


Sezona başladığımızda bu bençte Ukiç, Ömer, Kaya, Oğuz, Lavrinoviç, Kinsey, Tomas, Can Maxim, Erbil, Emir, Greer, Mirsad ve Vidmar oturuyordu. Bu akşam oynanan maçta ise; Ukiç, Ömer, Lavrinovic, Jasikevicius, Kaya, Oğuz, Tomas, Sean May, Emir, Erbil, Berkay ve Kerem oturuyordu.

Nedeni ise bu sene yaka silktiğimiz; SAKATLIKLAR! Her iki kadroda da ismi olmayan tek oyuncu Engin Atsür.. Takımdaki sakatlıklar sinsilesi Engin'le başladı diyebiliriz. Takıma transfer olduğundan bu yana formayı giyip eline topu dahi alamadı. Çünkü Milli Takımda sakatlandı. Bu şanssız ortamda ikinci sırayı Vidmar aldı. Ligin ilk yarısında oynanan Trabzon maçında sakatlandı ve sezonu kapattı. Yerine Sean May alındı. Devre arasında formu beğenilmeyen Greer ile de yollar ayrıldı. Greer'ın ayrılmasıyla boşalan Guard mevkiine Avrupa Basketbolunun en iyi ve tecrübeli guardlarından olan Sarunas Jasikevicius getirildi. Tam bu kadar sıkıntı yeter, bitti artık derken, kupa finalinde Mirsad'ın sakatlanmasıda takımda bir şok etkisi yarattı. Ve playofflara başlamaya yakın Kinsey'i de kaybeden Fenerbahçe Ülker, tüm bu şanssızlıklara rağmen normal sezonu sadece 3 mağlubiyet alarak zirvede tamamladı ve bu akşamki zorlu maçta da bencinde 3 genç takım oyuncusu ile sahaya çıkıp, Efes'i bu sezon üçüncü kez devirmeyi başardı.

Bu sonuçla seride durum 2-0'a geldi. Bu kadar sıkıntılı geçen bir sezonda bu yakalanan başarı ivmesi kolay kolay her takımın yapabileceği bir iş değil. O nedenle bu takım, kendilerine verilecek tüm desteği sonuna kadar hak ediyor.. Taraftarlarımızında bu takıma Euroleague'de olduğu gibi salonu doldurarak destek vermesi gerekiyor.

Bu taraftar seni seviyor Hido!


Bugün oynanan Fenerbahçe Ülker-Efes Pilsen maçını izleyen sürpriz bir isim vardı. NBA takımlarından Orlando Magic'te forma giyen ve Fenerbahçeliliğiyle bilinen Milli Basketbolcumuz Hidayet Türkoğlu, bu zorlu mücadeleyi salondaki locadan takip etti. Tüm Fenerbahçe taraftarlarının sevgisini kazanmış ve taraftarlarımızın takımımızda görmek istediği oyuncuların başında yer alan Hido, daha önce bir röportajında basketbolu Fenerbahçe'de bırakmak istediğini söylemişti.

Her Fenerbahçe taraftarı için Hido'yu Sarı-Lacivertli forma altında görmek büyük bir mutluluk kaynağı olacaktır. Biz seni seviyoruz Hido.. Fenerbahçe kapısı sana her zaman açık.. Takımımıza geleceğin günü iple çekiyoruz desem abartmış olmam sanırım..

Final kapısını araladık


İlk başlarda televizyonu açtığımızda sanki Beko Basketbol Ligi'nin final serisinin bir maçı oynanıyormuş izlenimine kapılabiliriz. Çünkü her iki takımda bizi o kadar alıştırmıştıki son yıllarda finalde karşı karşıya gelmeye, onların playofflarda yarı finalde eşleştiğini bazılarımız unutabilir ve "Aha! Final serisi ne zaman başladı?" diye kendi kendine sorabilir. Banada ilk başlarda bi tuhaf geldi açıkçası.. Ama her ne kadar alışık olmasakta gerçekte bu bir yarı final maçıydı..

Maça aslında durgun başladık gibiydi. Karşılıklı sayılarla geçildi ilk dakikalar. Efes farkı açmaya kalkışsa da izin vermedi bizim aslan yüreklilerimiz. Maçta sürekli bir biz öne geçiyoruz bir onlar öne geçiyoruz. Bazende öne geçen taraf 5-6 dakika bu avantajını kullanıyor fakat sonunda yine yakalanıyordu. Taa ki son 15 dakikaya kadar! Maçta kullandığımız 16 üçlüğün 8'inde isabet bulmuştuk ve bu bu 8 isabetten 6 tanesi son 15 dakikada geldi. Bu performansa May'in aldığı 10 ribaund ve Ömer ile Marko'nun daha yeni iyileşmelerine rağmen ortaya koydukları hırsta eklenince dördüncü periyodun son 3 dakikasına farkı açmış olarak girdik. Efes'e son darbeyi de farkı 10 sayıya çıkartan Roko Ukic'in üçlüğü vurdu. Maçta 79-70 üstünlüğümüzle sona erdi ve seride 2-0 öne geçtik. Bu galibiyet ile adeta "Finalin kapısını araladık"

Takım sahaya, belki de yönetimimizin koyduğu 5'te 5 hedefi için bir başka hırslı çıktı. :) Çünkü 5'te 5'i tamamlayacak son halka onlar. Umarım cuma günü oynanacak ikinci maçıda kazanıp bu seriyi uzatmadan adımızı finale yazdırırız.


Son bir sözümde taraftara.. Bugün salonda, ben beklediğim ilginin olmadığını gördüm. Bu maçların artık birer final olduğunu unutmamak gerek. Cuma günü deplasman statüsünde olmamıza rağmen bize ayrılacak yeri hınca hınç doldurmalı ve sahada savaşanlara en iyi desteği vermeliyiz..

Zorlu seri başlıyor.


Beko Basketbol Ligi'nde 2010/2011 sezonu Playoff yarı final serisi başlıyor. Bu akşam Sinan Erdem Spor Salonu'nda Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımız, Efes Pilsen'i ağırlayacak. Takımımız normal sezonda iki maçtada yendiği rakibi karşısında seriye 1-0 önde başlayacak. Bu akşam alacağımız bir galibiyet bizi seride 2-0 öne taşıyacak ve Final için büyük bir avantaj sağlayacağız.

Bu önemli mücadelede her zaman olduğu gibi taraftarlarımıza da büyük görev düşüyor. Salonu doldurarak rakibi baskı altına alma ve takımımızın avantaj sağlamasına katkıda bulunmamız gerekiyor. Artık bu seriler oturup izlemek için gidilecek seriler değil! Şampiyonluk yolunda çok önemli maçlar oynayacağımız zaman geldi. Bu nedenle taraftarlarımızın maç boyunca sürekli destek vermesi şart...

Haydi, hep birlikte takımımızı desteklemeye Sinan Erdem'e...

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Yarı Finalde rakip; Efes Pilsen


Son zamanlarda alıştığımızın tersinde bir Play-Off yaşıyoruz. Bundan önceki senelerde şampiyonluğu belirleyen Final Serilerinde karşı karşıya gelen iki takım, bu sene o şampiyonluğu belirleyecek Final Serisine, yükselebilmek için mücadele edecekler. Efes'in sezona pekte alıştığımız gibi başlamaması, Fenerbahçe Ülker'in ise Türkiye Ligi'nin üstünde bir kadro kurmasıyla dengeler bir anda değişti. Fenerbahçe Ülker uzun süreli galibiyetler alarak başladığı ligde, Efes daha ilk maçta takıldı ve gelecek için pekte ışık vermeden sezona giriş yapmış oldu. Ligin bitimine birkaç hafta kala teknik direktör değişikliğine giden Efes, takımın başına Ufuk Sarıca'nın gelmesiyle çıkışa geçti. Fakat; Spahija'nın sezon boyunca oturtmaya çalıştığı "ne olursa olsun kazanmak!" anlayışı Fenerbahçe Ülker'de lig boyunca görüldü. Kimi maçları 8 oyuncu rotasyonuyla oynarken bile sahadan galibiyetle ayrılmayı başardık.

Sezon içinde Efes'le oynadığımız her iki maçıda kazanmış olmamamızın ve ligi lider bitirmemizin bize büyük bir avantajı var. Seriye 1-0 önde başlayan ve saha avantajınada sahip olan tarafız. Yapmamız gereken tek şey tribünleri doldurup, Efes'i belkide en büyük gücümüz olan tribünlerle yenmek. Seriyi ilk maçta 2-0 yaparsak, Finalin kapısını büyük ölçüde aralamış oluruz.