15 Şubat 2012 Çarşamba

Sabır taşı çatladı coach!!


Sezon başından beri ortaya konulan oyun ortada. Her yeni gün "hadi bu sefer olacak" diye diye bu günlere geldik. Taraftar bu güne kadar sabretti. Her ne olursa olsun takımının yanında, belki kötü oyun oynanacağını tahmin etse bile sırf "Fenerbahçe Arması"nı yalnız bırakmamak için deplasman, iç sahaya falan dinlemedi, koştu salonlara. Hepsinin tek bir isteği, arzusu vardı. O da; "Sahaya çıkan her oyuncunun taşıdığı formayı hakeden bir oyun sergilemesi" Bu çok zor bir şey mi? Bence değil.. Oyuncuya değinmişken ya coach'tan beklenti neydi? Kiğılı marka takım elbisesinin, ceketindeki armaya en iyi şekilde hizmet etmek değil mi? Peki bu hizmeti bu zamana kadar görebildik mi? Ne yazıkki Hayır..

Kötü gidişat sezon öncesinden belliydi. Hazırlık dönemi de dahil olmak üzere takımda uyum probleminin olduğu, maç içerisinde çok fazla inişler çıkışlar yaşandığı herkes tarafından görülüyordu. Peki ya coach bunu görebiliyor muydu? Bence hayır.. O, diline dolandırmış bir tane "sakat oyuncularımız var" lafını hep bunun arkasına saklandı. Kendi deyimiyle "kontratının son senesinde olmasından dolayı" oyuncuların onu kaale almadığını, hiçbirinin kendisini takmadığını söyledi. Nasıl oluyorda mesleği basketbol oynamak olan, bu işten para kazanıp, evine ekmeğini götüren oyuncular; "Hop hoca, sen kimsinki bize taktik veriyosun? Zaten sezon sonu yolcusun." misali hocanın sözlerini dinlemiyor. Böyle birşeyin olması mümkün mü? Oyuncu koçu sevmek zorunda değildir ama ekmek yediği, parasını kazandığı takıma aldığı paranın karşılığını vermek durumundadır. Üstelikte bu şubenin başında Aydın Örs gibi Türkiye'nin en otoriter ve en disiplinli bir ismi varken, böyle olaylar yaşanacak ve buna Aydın Örs sessiz kalacak öyle mi? Kimse kusura bakmasın ama bu gülünç bir durumdan başka bir şey değil. Coach'un arkasına saklandığı bahanelerin hiçbirinin akılla örtüşür bir yanı yok.

Gelelim günümüze.. İki Panathinaikos mağlubiyeti ile tekrardan alevlenen, Bandırma Kırmızı mağlubiyeti ile tavan yapan ve dün akşam Anadolu Efes ile oynanan Türkiye Kupası maçıyla sabır taşlarını çatlatan gerilim hattına. Peki, neler yaşandı bu süreçte onlara değinelim. İçerde ve dışarda oynadığımız Panathinaikos maçlarında hiçbir varlık gösteremeden farklı kaybettik. Ligimizin son sırasında yer alan ve sadece 1 galibiyeti bulunan Bandırma Kırmızı maçında şok bir yenilgi aldık. Bunun akabinin de Anadolu Efes ile, son şampiyon ünvanıyla çıktığımız Türkiye Kupası Çeyrek final maçında son periyottaki yıkımla sahadan farklı mağlubiyetle ayrıldık. Peki bu mağlubiyetlerin Spahija gözündeki sorumlusu kimdi? Cevap: Sakat Oyuncular!! Sezon başından beri ağzından düşürmediği bu söz yine çıktı karşımıza.. Efes maçının ardından düzenlenen basın toplantısında "maç içinde devamlılığımızın düşük olduğunu, şu anda içinde bulunduğumuz durum, sakatlıklar, yorgunluk ve "kötü basketbolun" tam olarak gerçek oyunumuzu oynamamıza izin vermediğini söyledi Spahija.

Durumdan şikayet etmiş. İyide durumu bu hallere getiren kişi kendisi. Zamanında gereken hamleleri yapabilseydi bu durumlara bu takım gelmeyecekti. Tedbirleri zamanında alsaydı bu sıkıntılar yaşanmayacaktı. Sakatlıklara da değinmeden bir toplantıyı daha tamamlamamış. Evet, çok önemli sakatlarımız var. Ama bu takım ilk defa sakatlıklarla boğuşmuyor hocam. Bunu sende çok iyi biliyorsun. Geçen sene bu takım sakatlıklarına rağmen Euroleague'de Top 8'in kapısından döndü, lig ve kupada şampiyon oldu. O zamanki sakatlıklar etkilemedi mi oyunu? Bu seneye özgü bir şey mi bu sakatlıklar? Yorgunluk konusunda yorum yapmak bile istemiyorum. Çünkü sezon öncesi derin kadro kurmanın en büyük nedenidir bu yorgunluklar. Peki, sezon öncesi bu düşünülerek kadroya yapılan takviyeler ne durumda.. Görüyoruz Curtis ve Gist'in durumlarını.. Biri kadroya alınmadı ki ona da birazdan değineceğim. Diğeri ise, sahada basketbol zekasından yoksun sadece şova yönelik hareketler peşinde koşan Gist. Bojan'a fazla yüklenmek istemiyorum çünkü coach onu oyun içerisinde en verimli kullanacak opsiyonları bir türlü yaratamadı. Kötü oyuna gelince orası tam bir muamma. Neden muamma dedim onu açıklayayım. Sezon başından beri belli olan bu durumu coach sanırım yeni fark ediyor ki, sezonun yarısının tamamlanmış olmasına rağmen hala kötü oyun diyebiliyor. Sormazlar mı adama bu zamana kadar neredeydin diye? Üzülerek görüyorum ki, koskoca Fenerbahçe Basketbol Şubesinde bunu soran da yok!

Curtis konusuna gelecek olursak, bu zamana kadar alınan tüm olumsuz sonuçların, kötü oyunların, sakatlıkların, içinde bulunduğumuz durumun, yorgunluğun faturası bu Ameikalı arkadaşa kesildi. Niye kesildi? Çünkü sabırların taştığı bu ortamda mutlaka ortaya bir suçlu atılmalıydı. O da Curtis'e fatura edildi. Sezon öncesi Curtis'i takıma aldıran kim? Spahija. Sözümü dinlemiyor deyip, tüm olayların sorumlusunu Curtis ilan eden kim? Spahija. "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?" demezler mi adama? Kendi getirdiğin adama söz geçiremiyorsan niye aldın arkadaş? Niye takımın boşu boşuna bir yabancı hakkını gasp ettin. Hiç mi izlemedin Curtis'i? Hadi canlı izlemedin, aç interneti Adriyatik ligini izleyebileceğin birçok link var. Aç izle!! Ama transferde olduğu gibi, sahada da yaptığın hataların faturasını tek bir adama kesme!! Onu taraftarın önüne atma!!

Neden mi? Hırvatları bilmiyorum ama biz Türkler o hamleleri yemeyiz hoca. Türkiye'de kötü giden işlerin faturası her zaman baştakine kesilir.. Şunu da söyleyim, bunca taraftarı sakın salak yerine koyma.. Sende olduğu gibi bu taraftarda da iki tane göz var. Neyin ne olduğunu görebiliyorlar. Bizde bir söz vardır hoca.. "İnsan onuruyla yaşar" diye. Sende onurunla; başaramadım, tüm camiadan özür diliyorum diyip istifanı ver. Bu olanların ardından hiç yoksa seni "Spahija onurlu bir adamdı" diye analım.

Artık sabır taşı çatladı coach... Geri dönülemez noktaya geldik...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder