8 Şubat 2012 Çarşamba

Ömer Onan: "Sakatlıklar bizi çok yaraladı"


Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımızın Kaptanı Ömer Onan, Sarı-Lacivertli Ekibimizin bu seneki hedeflerinden, olaylı 2009 final serisine; Aziz Yıldırım'dan, basketbol sonrası kariyerine kadar pek çok konuda Eurosport.com Türkiye'ye çok özel açıklamalarda bulundu. Takım Kaptanımız Ömer Onan'ın röportajı şöyle:

Euroleague final-four için Fenerbahçe Ülker’in şansını nasıl değerlendiriyorsun?
Bu yolculuğa adım adım bakmak lazım. Son 8’e kaldıktan sonra final-four’u telaffuz etmemiz lazım. Sezon öncesi tabi ki herkesin hedefi orada olmak. Türkiye’de olması da bize ekstra motivasyon oluyor. Ama bunu başarmak kolay değil. Çok güçlü takımlar var. Sekiz takım arasına kalalım. Diğer ekipler kimler olacak görmemiz lazım. Ondan sonra daha net konuşabiliriz.

Unics Kazan mağlubiyeti sadece bir yenilgi değildi. Psikolojik olarak da çok yıprattı sizi. Nasıl aştınız bunu?
Çok kısa zamanda çok maç oynuyoruz. Hiçbir karşılaşmaya takılmamamız lazım. Lig usulü olduğu için çok önemli değil deplasmanda kaybetmek. Bizi üzen, çok iyi oynadığımız, rakibi tamamen sahadan sildiğimiz ilk yarının ardından bize yakışmayan bir mücadele ortaya koymamız. Ne kadar kötü oynasak da oradan kazanarak dönmemiz gerekiyordu. Baştan rakip 10-15 sayı öne geçip yenilseydik çok üzülmezdik. İyi bir takımı sahasında sıkıştırmıştık. 17 sayı öndeydik. Oradan kaybetmek bizi çok etkiledi.

Fenerbahçe bu sıkıntıyı daha önceki maçlarda da yaşadı. Farkı açtıktan sonra kapıyı kapatamıyor. Bunun nedeni ne?
Bu sezon maç içinde çok iniş çıkış yaşıyoruz. Bizi en çok yaralayan nedenlerin başında bu geliyor. Bunun da nedeni sezon başından beri tam takım olarak idman yapamadık. Bu da takımın kimyasının oluşmasında, rollerin belirlenmesinde büyük sorun yaşatıyor bize. Sakatlıklar çok oldu, gelen giden oldu. Bizi çok yaralıyor bu.

Ligde bu sene beklentilerin altında kaldınız. Bunu neye bağlıyorsun?
Ligde play-off avantajınız var. Tanjevic senelerine bakarsanız, 10 maç kazandık, 11 maç kaybettik. Ama play-off zamanı Avrupa’da bitince tüm konsantrasyonla oynadık ve şampiyon olduk. Dördüncü bitirdiğimiz senede şampiyonluğa biz ulaştık. Belki takım içinde bu da vardır. Nasıl olsa play-off var diye. Kimse sahaya yenilmek için çıkmaz.

Geçen ay Ergin Ataman ile yaptığımız röportajda senin için en çok gelişme kaydeden oyuncu demişti. Hücum opsiyonlarını nasıl geliştirdin?

Efes Pilsen’de hep savunma yönümle ortaya çıktım. Çok top kullanmadım. O biraz da üstüme yapıştı. Aydın Örs Fenerbahçe’ye geldiği zaman takımda benden başka sayı opsiyonu yoktu. Ben de çok çalıştım. Özgüvenim arttı. Oradan başlayıp bugünlere gelen bir ilerleme var. Geçen sezon en iyi yılımdı. Bunun nedeni de Neven Spahija’nın çok sistemli ve hızlı hücum etmemizi sağlaması. Bu sene istediğim gibi gitmiyor. Belimde bir sakatlık var. Bu da beni çok etkiliyor. Zaten belli bir yaşa geldikten sonra önemli olan takıma yaptığınız katkı. İlla sayı atayım diye üstümde bir baskı yok. Benim birinci işim hala rakibin en güçlü hücumcusunu durdurmak.

Savunma demişken, kariyerinde tutmakta en çok zorlandığın isim kimdir?
Kariyerim boyunca çok oyuncuyu savundum. Maçtan maça da değişen bir şey. Savunma zaten takım olarak yapılan bir şey. Basketbolun %80’i pick’n roll’e döndü. Onda da pivotun yardıma gelmesi çok önemli. Ama isim olarak Navarro diyebilirim. Gerçi Avrupa Şampiyonası’nda çok iyi savundum onu.

Savunmada şut atan oyuncuları mı yoksa top kullanan oyuncuları mı tutmak daha kolay senin için? Final serisinde Drew Nicholas gibi skorer bir şutörü çok düşük ortalamada tutmuştun.
Benim en büyük yeteneğim açık alanda süratli olmam. Bunu savunmaya da yansıtıyorum. Şutör oyuncular perdeden çıkarken onlarlar beraber hareketlendiğim için rahat pozisyon bulamıyorlar. Navarro gibi, Spanoulis gibi ikili oyun da yapabilen isimleri tutmak çok daha zor.

Avrupa’dan hiç teklif aldın mı?
Efes’te bir dönem süre alamadım. Sıkıntılı bir dönemdi. Ergin Ataman Siena’ya giderken beni de götürmek istedi. 22-23 yaşındaydım. Çok gençtim, çok kötü olabilirdi ama içimde kaldı. Zaman zaman gitseydim acaba bu geldiğim noktadan daha iyi bir yerde olabilir miydim diye sorguluyorum. Avrupa’yı denemek isterdim. Daha sonra Asvel teklif yaptı. Oktay Mahmuti sen bu takımın kaptanısın bırakmam seni dedi. Onları da geri çevirdim. Oynadığım takımlar, Efes, Ülker ve Fenerbahçe Euroleague’nin üst düzey takımları. Bu saatten sonra daha alt bir lige gitmem.

En rahat hangi koçun sisteminde hissediyorsun?
Spahija ve Aydın Örs ile… Aydın Örs Fenerbahçe’ye geldiğinde her şey belliydi. Aynı şey Spahija’da da var. Geçen sezon sakatlıklar olmasaydı final-four hedefine rahat ulaşabilirdik. Ukic’in yokluğu, Marko Tomas ve Mirsad’ın sakatlıkları. Türkiye Kupası bitirdi bizi.

2009 finali hakkında ne düşünüyorsun? Doping iddiaları seriye damga vurmuştu.
Biz 2-0 öne geçmiştik onları evlerinde yenip. Üçüncü maçta da 15 sayıdan verdik. O karşılaşmada Kerem Gönlüm ve Kasun’da çıktı. Gerçi Kasun’da sınırın altındaydı. Bu çok acı bir şey. Etik bir şey değil ve bunun olmaması lazım. Bilmeden aldılarsa bir şey diyemem ama bunu takım halinde çıkması mide bulandırıcı. Bu olmadan da Efes şampiyon olabilirdi. Şunu söyleyebilirim. Biz atlet değiliz. 11 ay performans vermek zorundayız. Psikolojik işler de devreye girdi orada. Bilinçsizce verilmiş bazı şeyler olabilir. Kerem Gönlüm milli takımdan arkadaşım. Bu yaşa kadar almamış bir insanın, o yaşta bunu yapması abes. Daha çok pivotlarda 17-18 yaşında streoid tarzı şeyler ne yazık ki oluyor. Ama doping işi bana çok mantıklı gelmiyor. İhtiyaçları olduğunu da düşünmüyorum. Kerem’in bilinçli aldığını düşünmüyorum. Sadece Kerem’de çıkmadı ama. Öbür oyuncu da altında çıktı. Ama bu genetik bir olay. Bir takımın şampiyonluk için bu yollara girmesini etik bulmuyorum, yakışık bulmuyorum.

Daha güzel günlere dönelim. 2010 Dünya Şampiyonası rüya gibi geçti bizim açımızdan. Sen neler söylemek istersin?
Kariyerimde pek çok final oynadım, kupa kazandım. Ama bunları milli forma altında yapmak bambaşka bir his. Benim bugüne kadar kazandığım en büyük mutluluk ve başarı olarak bu şampiyonayı görüyorum. Turnuva bittikten sonra insanlarla konuşunda ne kadar büyük bir iş yaptığımızı anladım. Herkes verdiğimiz mücadeleden, oynadığımız oyundan çok mutluydu. Bu da bana büyük bir gurur verdi. 2001’de de vardım. Bu kadar sorumluluk almıyordum. 2010’da takımın en önemli parçalarından biriydim. 15 bin kişinin gelmesi, her takıma kafa tutmamız harika bir olaydı.

Savanovic ile konuştuğumuzda Kerem Tunçeri’nin son topta çizgiye bastığını söylüyor hala. Sen ne düşünüyorsun?
Bunu Sırpların dile getirmesi çok komik. Ben o zaman da söylemiştim. Yok Ömer Aşık bilerek faul atmadı. Yok çizgiye bastı. Almanya’ya karşı oynasak ve onlar itiraz etse anlarım. Sırplar bu işin üstadı. Yugoslav faulü diye bir gerçek var. Onlar kadar hakemle oynayan başka bir takım yok. Bunu suçlamak için söylemiyorum. Yıllarca finallerde onları seyrettik. Litvanya sahadan çekiliyordu. Her sene de onlar olmayacak finalde. Öyle bir mücadele verip maçın sonuna kafa kafaya gelmen lazım ki, bir düdükle avantaj sana dönsün. 15 sayıyla yenilseler bunu dillendirmeyeceklerdi. Bizim de başımıza geliyor.

Hakemlerin ev sahiplerine arka çıktığına inanıyor musun?
Avrupa ve dünya şampiyonalarında hakemler özellikle gruplarda ev sahiplerine destek çıkar. Ev sahipleri ilerlersin, bilet satılsın, organizasyon daralmasın diye. Ama gruplardan sonra böyle bir şey olmaz. Bizim de zaten gruplarda böyle bir desteğe ihtiyacımız olmadı. Yarı finalde hakem gördüğünü çalar zaten. İspanya, Sırbistan gibi takımlar her sene finalde olduğu için lobileri çok fazla. Futbolda da böyledir. Barcelona’ya karşı oynarken, her zaman bir iki düdük onların lehine çıkacaktır.

Sırbistan maçından sonra Kevin Durant’ı kim tutarsa tutsun ben tutmam demiştin.
Öyle bir maçtan çıktık ki, adrenalin üst düzeyde, beyne az oksijen gidiyor, yorgunum bana Kevin Durant dediler. Ben de tutmam dedim. Adam zaten 2 metre. Ben gene savunurum, peşinde koşarım ama şut atacaksa engelleyemem. Dirk Nowitzki’yi neden kimse tutamıyor? 2.10 bir insan, geriye çekilerek şut sokuyorsa yapacak bir şey yok. Durant da böyle biri. Şutu kaldırdıktan sonra hiçbir şey yapamazsın. Navarro’yu bozarsın, beni bozarsın ama Durant’te böyle bir şans yok.

Şampiyon olan Amerika takımı hakkında neler söylersin?
Millet hep Amerika çoluk çocukla geliyor dedi. Ben de keşke tecrübelilerle gelseler dedim. Onlar bu kadar kovalamazlardı. Diğer maçlarına baktığınızda da görürsünüz. Kendilerini ispat etmek istiyorlardı. Hepsi çok yetenekliydi ama henüz yeni parlıyorlardı. Kevin Love, Derrick Rose, Russel Westbrook gibi. Maçın başında önümde Billups vardı. Geçtim çok rahat turnike bıraktım. Onun pek umurunda değildi. Keşke daha tanınmış oyuncular gelseydi. Bizim avantajımıza olurdu.

Peki 2011 Avrupa Şampiyonası’nda neler değişti?
Sonuç olarak baktığınızda başarısız geçmiş bir turnuva. Bir sene önce final oynamışsın, Olimpiyatları çok istiyorduk. Bunu da ilk başaran takım olma hedefimiz vardı. Ömer Aşık çok geç katıldı. Ersan İlyasova’nın bir sakatlığı vardı. Semih Erden’i sakatlığı nedeniyle kaybettik. Bazı isimler formsuzdu. Bu sene ben de istediğim gibi değilim. Robot değiliz sonuç olarak. Buna rağmen Sırbistan’a iki sayıyla maç kaybettik. Fransa’ya son üçlüğü Kerem Tunçeri atsa büyük ihtimalle maçı kazanacağız. Sırbistan maçında kaçan faullerin yarısını atsaydık şu an başarılı olarak konuşulacaktık. Bizden sürekli başarı beklenmesi çok güzel. Ama sanırsın bu ülke takım sporlarında her sene final oynuyor, her yıl final-four görüyoruz gibi eleştiriliyoruz. Eskiden bu takımlara karşı 20-25 sayı fark yerdik. Hücumda formsuz olduğumuz maçlarda bile savunmada birlik olmamız gözden kaçıyor. 2010’da nasıl bizi övdülerse 2011’de de eleştirileceğiz. Bu işin doğasında var. Sonuç olarak bu takım işi. Messi Barcelona’da dünyanın en iyi oyuncusu, gidiyor Arjantin’e başarısı yok.

Koç değişikliği nasıl etkiledi?
Bogdan Tanjevic’in kanser olduğu zamanda bizi gene Orhun Ene çalıştırıyordu. Tanjevic İtalya’ya gelememişti. En önemli idmanları Orhun Ene yaptırdı. Bizim içimizden çıkmış bir antrenör. Desteklememiz lazım. Spor ülkesi değiliz sorun buradan kaynaklı. Sırbistan aynı gün içinde üç farklı branşta final oynadı. Su topunda altın aldılar, hentbolda finalde elendiler, Novak Djokovic Avustralya Açık’ı kazandı. Türkiye’de branşlaşmak çok geride kaldı. Biraz yetenekliysen ya basketbolcu ya da futbolcu yapıyorlar. Belki çok iyi bir atlet olacak kimse bilemiyor.

Euroleague şampiyonluğu için favorin kim? Final-four’da olacak dört takım kimler olur?
CSKA çok dominant bir takım. Final-four’da inşallah biri biz oluruz. Ama şu an oynadığımız basketbolun üstüne çıkmalıyız. Panathinaikos öyle bir antrenöre sahip ki her sene zirvedeler. Geçen sene Barcelona müthiş bir takımdı. Ricky Rubio’yu boş bırakarak özgüvenini öyle bir sarstılar ki, adamın kimyası bozuldu. Obradovic müthiş bir antrenör ve müthiş bir taktisyen. Barcelona bu sene de çok iyi bir takım. CSKA’yı kenara alırsak, diğerler birbirine denk. İş biraz günlük performans ve sakatlıklara bağlı. Takım sporlarında pek çok parametre var. Her şey birbirine bağlı.

Taraftarlardan gelen sorulara geçelim. Unutamadığın maçı ve atmosferi soruyorlar?
100. yılda Fenerbahçe ile yaşadığımız final serisini unutamam. Efes ile çekişiyorduk yine. Onlar favoriydi ama müthiş bir atmosferde harika bir basketbol oynayıp şampiyon olduk. Efes Pilsen ile Euroleague oynadığımız sene de unutulmaz. 2010’daki Sırbistan maçını da hayatım boyunca unutamam.

Bu sene Fenerbahçe Ülker’in en yararlı transferi de merak edilenler arasında.
Gelen herkes katkı vermeye çalışıyor. Geçen sene çok dominant bir takım vardı. Giden oyuncuların yerlerine geldikleri için biraz da şanssızlar. Gelen isimler çok gençler. Yavaş yavaş performanslarını arttırıyorlar. Bojan Bogdanovic son maçlarda özellikle ön plana çıktı.

Kariyerini nerede sonlandıracağın da sorulmuş.
Şu an 34 yaşındayım. Bir sene daha kontratım var. Ben kendime iyi baktığım sürece, kafamda 36-37 yaşına kadar oynamak var. Kulüpte ve camiada çok seviliyorum. Tabi ki burada bırakmak isterim.

Peki bıraktıktan sonra basketbolun içinde kalmak ister misin?
O konuda kafam gidip geliyor. Bu kadar yoğun kariyer geçirdikten sonra koçluk daha da zor. Ama şunu söyleyebilirim ki, eğer basketbol içinde bir görev alacaksam taşın altına elimi sokabileceğim bir yer olmalı. Beni çok seviyorlar diye bir yere oturtup maaş bağlamalarına falan gelemem ben. Antrenörlük olur, menajerlik olur, federasyonda bir görev olur. Ama sorumluluk almam lazım. Salla başını al maaşını mantalitesi bana uygun değil. Ama basketbol çok gelişti. Baktığınız zaman yorumculuk da çok gelişti. Kafamı çeliyor arada. Tam kararımı verdim diyemem.

Son olarak yeni salonu nasıl buldunuz? Çemberlere alışabildiniz mi?
Müthiş bir atmosferi var. Çok modern. Türkiye’ için büyük bir şans. Burada konserler olacak. Biz de öyle bir hale geldik ki sanki NBA takımında oynuyoruz. Harika bir soyunma odası, soğuk havuzu malzeme odası… Ben sonuna yetiştim ama genç oyuncular çok şanslı. Sağlık odaları, halter alanları. Burada çalışan gençler çok şanslı. Burası Aziz Yıldırım’ın büyük hayaliydi. İlk Aziz Yıldırım hayal ediyor bunları. Herkes olmaz diyor. Amatör sporlara yatırım işini ilk o başlattı. Sonrasında Beşiktaş ve Galatasaray takip etti. İlk başarıları o kazandı. Başkanın müthiş bir öngörüsü var. Amatör spora salon yapsan ne olur dediler. Başkana teşekkür etmemiz gerekiyor Murat Ülker ile birlikte. Çember konusunu ben de anlamadım valla. Kendi evimizde gelebilecek en sert çember geldi. Ayhan Şahenk’ten sonra en sert bu herhalde. En kötü değiştiririz sorun olacağını sanmıyorum.

Eurosport.com Türkiye
http://tr.eurosport.com/basketbol/duranti-nasil-durdurayim_sto3141587/story.shtml

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder