27 Şubat 2012 Pazartesi

Mirsad: Kan, ter içinde savaşacaksın ki, kazanacaksın


Fenerbahçe Ülker'in yıldız ismi Mirsad Türkcan, geçtiğimiz hafta içi THY Euroleague'de "ya tamam ya devam" maçına çıktığımız Unics Kazan karşılaşmasının ardından Milliyet gazetesinden Ümit Avcı'ya röportaj vermiş. Mirsad'ın Ümit Avcı'ya verdiği röportajda; özellikle genç oyuncuların kulağına küpe olması gereken çok önemli mesajlar var. Takım olmanın, sahada mücadele etmenin, giydiği formanın hakkını vermenin ne demek olduğunu, kazanmak için sahada nelerin yapılması gerektiğini çok iyi anlatmış. İşte Milliyet gazetesinin internet sitesinde yayınlanan o röportaj:

Bu sene çok şanssızlıklar yaşadık. Sürekli birileri sakat. Şimdi de Ömer yok. Tomas yeni döndü. Bunların da etkisiyle bize yakışmayan sonuçlar aldık. Ama Ömer ile takımın kaptanları olarak hep mücadele ederek bu durumdan çıkacağımızı oyunculara anlattık. Kazan maçında da bunu yaptık. Maçın özetini Sırp televizyonundan izlerken onlar bile ‘helal olsun bu mücadeleye’ dedi. Buna çok ihtiyacımız vardı. Bu takımın nasıl mücadele etmesi gerektiğini gösterdik. İnşallah buna devam da edeceğiz.

Aslında motive olmamız için çok neden var. Taraftar, size duyulan güven, giydiğiniz forma... Bir de artık Başkanımız ve içerideki ağabeylerimiz. Onların moralini yükseltmek için daha da çok savaşmalıyız. Ben Fenerbahçe’nin bu günleri atlatacağına eminim. Ama spor alanlarında başarıların da gelmesi lazım ki, farklı kulvarlarda mücadele ederken, moraller yüksek olsun.

Fark 13 sayıya çıktığında da mücadeleyi bırakmadık. Çünkü, mücadeleyi bıraktığın anda rakibin seni ezer. Fark nereye çıkarsa çıksın, mücadele bırakılmaz. İstanbul’da Kazan gibi bir takıma 15 sayıyla yenilmemelisin, 2 sayıyla, 3 sayıyla yenil. Belki oradan dönüp 6 sayı farkı yakalamamız zordu, kimse buna inanmıyordu ama önemli değil ki. Yenilirsen bile erkek gibi yenileceksin, mücadele ettiler dedirteceksin. Ben de molada bunu söyledim. Bizim çocuklara ‘gelin bu maçı kazanalım, pes etmeyelim’ dedim. Mucizeler de oldu, maç uzadı. Uzadığı anda da istediğimizi alacağımızı anladım.

Maçın sonunu kaşım kanarken bitirdim ama önemli değil ki. O noktaya geldikten sonra benim gözüm görmez bir şeyi. Kan içinde ter içinde savaşacaksın ki, kazanacaksın. Hiçbir şey kolay olmuyor. Açıkçası bu saatten sonra isteğim biraz da bizim gençlere örnek olmak. Forma için nasıl savaşılır göstermek. Emir’ler, Bogdanovic’ler, Vidmar’lar da bunu görsün ve onlar da aynısını yapsın. Bu forma onlara emanet edilecek.

Geçen yıl sakatlandığımda birçok kişi artık dönemez dediler. Yaş olarak baktığında haklı olabilirler ama ben Mirsad’ım. Yıllarca çok çalışarak iyi bir kariyer yaptım. Bu kariyerin bir sakatlıkla bitmesine izin veremezdim, vermedim. Yazın günde 9-10 saat çalıştığım oldu. Aydın Ağabey, teknik ekip, yöneticilerimiz de bana inandı, destek verdi ve yeniden döndüm. Hırs benim karakterim. Ben buyum.

spor.milliyet.com.tr

Röportajın gazetedeki haberi için tıklayınız.

17 Şubat 2012 Cuma

En İyi Erkek Basketbolcu: Emir Predzic


Şahsımında üyeleri arasında bulunduğu ve içerisinde bulunmaktan her zaman gurur duyduğum 1907 ÜNİFEB'in geleneksel hale getirdiği ve bu yıl dördüncüsünü düzenlediği "Aydınlık Gelecek Ödülleri - 2011" oylamasının sonuçları bugün açıklandı. Fenerbahçe ile ilgili geride bıraktığımız yılının en iyilerinin belirlendiği oylamada oy kullanmış birisi olarak sonuçları bende çok merak ediyordum. Şunu da ekleyim; oylama sonuçlarına baktığımda birçok kategoride oy kullandığım isimlerin kazanmış olması beni oldukça sevindirdi. :) Ancak kendi adıma sürpriz olarak gördüğüm kategorilerde olmadı değil hani..

Oylamanın sonuçlarına dönecek olursak, beni en yakından ilgilendiren kategori olan 2011 yılının En iyi Erkek Basketbolcusu; Emir Preldzic seçildi. Emir'i tebrik ediyorum. Umarım bu ödül az da olsa performansını arttırması için kendisine moral olur.

Oylamadaki diğer souçlar ise şöyle:

Yılın Futbolcusu
Alex De Souza


Yılın Bayan Basketbolcusu

Birsel Vardarlı

Yılın Erkek Voleybolcusu

Arslan Ekşi

Yılın Bayan Voleybolcusu

Naz Aydemir

Yılın Antrenörü

Aykut Kocaman

Yılın Fenerbahçe Kurumu

FB Kart

Yılın Spor Kanalı

Ntv Spor

Yılın Spor Programı

% 100 Futbol ( Ntv Spor )

Yılın Fenerbahçe Muhabiri

Yusuf Mertol

Yılın Yorumcusu

Rıdvan Dilmen

Yılın Spor Gazetesi/Spor Servisi

Fanatik

Yılın Spor Dergisi

Four Four Two

Yılın Spor Sitesi

Sporx

Yılın Fenerbahçeli Blogu

Papazın Çayırı

Yılın Fenerbahçeli Ünlüsü

Murat Şeker

Yılın Transferi

Serdar Kesimal (Futbol)

Yılın Golü

Alex - Galatasaray/Fenerbahçe (TSL 2010-2011 Sezonu 26. Hafta)

Yılın Spikeri

Murat Kosova

15 Şubat 2012 Çarşamba

Sabır taşı çatladı coach!!


Sezon başından beri ortaya konulan oyun ortada. Her yeni gün "hadi bu sefer olacak" diye diye bu günlere geldik. Taraftar bu güne kadar sabretti. Her ne olursa olsun takımının yanında, belki kötü oyun oynanacağını tahmin etse bile sırf "Fenerbahçe Arması"nı yalnız bırakmamak için deplasman, iç sahaya falan dinlemedi, koştu salonlara. Hepsinin tek bir isteği, arzusu vardı. O da; "Sahaya çıkan her oyuncunun taşıdığı formayı hakeden bir oyun sergilemesi" Bu çok zor bir şey mi? Bence değil.. Oyuncuya değinmişken ya coach'tan beklenti neydi? Kiğılı marka takım elbisesinin, ceketindeki armaya en iyi şekilde hizmet etmek değil mi? Peki bu hizmeti bu zamana kadar görebildik mi? Ne yazıkki Hayır..

Kötü gidişat sezon öncesinden belliydi. Hazırlık dönemi de dahil olmak üzere takımda uyum probleminin olduğu, maç içerisinde çok fazla inişler çıkışlar yaşandığı herkes tarafından görülüyordu. Peki ya coach bunu görebiliyor muydu? Bence hayır.. O, diline dolandırmış bir tane "sakat oyuncularımız var" lafını hep bunun arkasına saklandı. Kendi deyimiyle "kontratının son senesinde olmasından dolayı" oyuncuların onu kaale almadığını, hiçbirinin kendisini takmadığını söyledi. Nasıl oluyorda mesleği basketbol oynamak olan, bu işten para kazanıp, evine ekmeğini götüren oyuncular; "Hop hoca, sen kimsinki bize taktik veriyosun? Zaten sezon sonu yolcusun." misali hocanın sözlerini dinlemiyor. Böyle birşeyin olması mümkün mü? Oyuncu koçu sevmek zorunda değildir ama ekmek yediği, parasını kazandığı takıma aldığı paranın karşılığını vermek durumundadır. Üstelikte bu şubenin başında Aydın Örs gibi Türkiye'nin en otoriter ve en disiplinli bir ismi varken, böyle olaylar yaşanacak ve buna Aydın Örs sessiz kalacak öyle mi? Kimse kusura bakmasın ama bu gülünç bir durumdan başka bir şey değil. Coach'un arkasına saklandığı bahanelerin hiçbirinin akılla örtüşür bir yanı yok.

Gelelim günümüze.. İki Panathinaikos mağlubiyeti ile tekrardan alevlenen, Bandırma Kırmızı mağlubiyeti ile tavan yapan ve dün akşam Anadolu Efes ile oynanan Türkiye Kupası maçıyla sabır taşlarını çatlatan gerilim hattına. Peki, neler yaşandı bu süreçte onlara değinelim. İçerde ve dışarda oynadığımız Panathinaikos maçlarında hiçbir varlık gösteremeden farklı kaybettik. Ligimizin son sırasında yer alan ve sadece 1 galibiyeti bulunan Bandırma Kırmızı maçında şok bir yenilgi aldık. Bunun akabinin de Anadolu Efes ile, son şampiyon ünvanıyla çıktığımız Türkiye Kupası Çeyrek final maçında son periyottaki yıkımla sahadan farklı mağlubiyetle ayrıldık. Peki bu mağlubiyetlerin Spahija gözündeki sorumlusu kimdi? Cevap: Sakat Oyuncular!! Sezon başından beri ağzından düşürmediği bu söz yine çıktı karşımıza.. Efes maçının ardından düzenlenen basın toplantısında "maç içinde devamlılığımızın düşük olduğunu, şu anda içinde bulunduğumuz durum, sakatlıklar, yorgunluk ve "kötü basketbolun" tam olarak gerçek oyunumuzu oynamamıza izin vermediğini söyledi Spahija.

Durumdan şikayet etmiş. İyide durumu bu hallere getiren kişi kendisi. Zamanında gereken hamleleri yapabilseydi bu durumlara bu takım gelmeyecekti. Tedbirleri zamanında alsaydı bu sıkıntılar yaşanmayacaktı. Sakatlıklara da değinmeden bir toplantıyı daha tamamlamamış. Evet, çok önemli sakatlarımız var. Ama bu takım ilk defa sakatlıklarla boğuşmuyor hocam. Bunu sende çok iyi biliyorsun. Geçen sene bu takım sakatlıklarına rağmen Euroleague'de Top 8'in kapısından döndü, lig ve kupada şampiyon oldu. O zamanki sakatlıklar etkilemedi mi oyunu? Bu seneye özgü bir şey mi bu sakatlıklar? Yorgunluk konusunda yorum yapmak bile istemiyorum. Çünkü sezon öncesi derin kadro kurmanın en büyük nedenidir bu yorgunluklar. Peki, sezon öncesi bu düşünülerek kadroya yapılan takviyeler ne durumda.. Görüyoruz Curtis ve Gist'in durumlarını.. Biri kadroya alınmadı ki ona da birazdan değineceğim. Diğeri ise, sahada basketbol zekasından yoksun sadece şova yönelik hareketler peşinde koşan Gist. Bojan'a fazla yüklenmek istemiyorum çünkü coach onu oyun içerisinde en verimli kullanacak opsiyonları bir türlü yaratamadı. Kötü oyuna gelince orası tam bir muamma. Neden muamma dedim onu açıklayayım. Sezon başından beri belli olan bu durumu coach sanırım yeni fark ediyor ki, sezonun yarısının tamamlanmış olmasına rağmen hala kötü oyun diyebiliyor. Sormazlar mı adama bu zamana kadar neredeydin diye? Üzülerek görüyorum ki, koskoca Fenerbahçe Basketbol Şubesinde bunu soran da yok!

Curtis konusuna gelecek olursak, bu zamana kadar alınan tüm olumsuz sonuçların, kötü oyunların, sakatlıkların, içinde bulunduğumuz durumun, yorgunluğun faturası bu Ameikalı arkadaşa kesildi. Niye kesildi? Çünkü sabırların taştığı bu ortamda mutlaka ortaya bir suçlu atılmalıydı. O da Curtis'e fatura edildi. Sezon öncesi Curtis'i takıma aldıran kim? Spahija. Sözümü dinlemiyor deyip, tüm olayların sorumlusunu Curtis ilan eden kim? Spahija. "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?" demezler mi adama? Kendi getirdiğin adama söz geçiremiyorsan niye aldın arkadaş? Niye takımın boşu boşuna bir yabancı hakkını gasp ettin. Hiç mi izlemedin Curtis'i? Hadi canlı izlemedin, aç interneti Adriyatik ligini izleyebileceğin birçok link var. Aç izle!! Ama transferde olduğu gibi, sahada da yaptığın hataların faturasını tek bir adama kesme!! Onu taraftarın önüne atma!!

Neden mi? Hırvatları bilmiyorum ama biz Türkler o hamleleri yemeyiz hoca. Türkiye'de kötü giden işlerin faturası her zaman baştakine kesilir.. Şunu da söyleyim, bunca taraftarı sakın salak yerine koyma.. Sende olduğu gibi bu taraftarda da iki tane göz var. Neyin ne olduğunu görebiliyorlar. Bizde bir söz vardır hoca.. "İnsan onuruyla yaşar" diye. Sende onurunla; başaramadım, tüm camiadan özür diliyorum diyip istifanı ver. Bu olanların ardından hiç yoksa seni "Spahija onurlu bir adamdı" diye analım.

Artık sabır taşı çatladı coach... Geri dönülemez noktaya geldik...

8 Şubat 2012 Çarşamba

Ömer Onan: "Sakatlıklar bizi çok yaraladı"


Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımızın Kaptanı Ömer Onan, Sarı-Lacivertli Ekibimizin bu seneki hedeflerinden, olaylı 2009 final serisine; Aziz Yıldırım'dan, basketbol sonrası kariyerine kadar pek çok konuda Eurosport.com Türkiye'ye çok özel açıklamalarda bulundu. Takım Kaptanımız Ömer Onan'ın röportajı şöyle:

Euroleague final-four için Fenerbahçe Ülker’in şansını nasıl değerlendiriyorsun?
Bu yolculuğa adım adım bakmak lazım. Son 8’e kaldıktan sonra final-four’u telaffuz etmemiz lazım. Sezon öncesi tabi ki herkesin hedefi orada olmak. Türkiye’de olması da bize ekstra motivasyon oluyor. Ama bunu başarmak kolay değil. Çok güçlü takımlar var. Sekiz takım arasına kalalım. Diğer ekipler kimler olacak görmemiz lazım. Ondan sonra daha net konuşabiliriz.

Unics Kazan mağlubiyeti sadece bir yenilgi değildi. Psikolojik olarak da çok yıprattı sizi. Nasıl aştınız bunu?
Çok kısa zamanda çok maç oynuyoruz. Hiçbir karşılaşmaya takılmamamız lazım. Lig usulü olduğu için çok önemli değil deplasmanda kaybetmek. Bizi üzen, çok iyi oynadığımız, rakibi tamamen sahadan sildiğimiz ilk yarının ardından bize yakışmayan bir mücadele ortaya koymamız. Ne kadar kötü oynasak da oradan kazanarak dönmemiz gerekiyordu. Baştan rakip 10-15 sayı öne geçip yenilseydik çok üzülmezdik. İyi bir takımı sahasında sıkıştırmıştık. 17 sayı öndeydik. Oradan kaybetmek bizi çok etkiledi.

Fenerbahçe bu sıkıntıyı daha önceki maçlarda da yaşadı. Farkı açtıktan sonra kapıyı kapatamıyor. Bunun nedeni ne?
Bu sezon maç içinde çok iniş çıkış yaşıyoruz. Bizi en çok yaralayan nedenlerin başında bu geliyor. Bunun da nedeni sezon başından beri tam takım olarak idman yapamadık. Bu da takımın kimyasının oluşmasında, rollerin belirlenmesinde büyük sorun yaşatıyor bize. Sakatlıklar çok oldu, gelen giden oldu. Bizi çok yaralıyor bu.

Ligde bu sene beklentilerin altında kaldınız. Bunu neye bağlıyorsun?
Ligde play-off avantajınız var. Tanjevic senelerine bakarsanız, 10 maç kazandık, 11 maç kaybettik. Ama play-off zamanı Avrupa’da bitince tüm konsantrasyonla oynadık ve şampiyon olduk. Dördüncü bitirdiğimiz senede şampiyonluğa biz ulaştık. Belki takım içinde bu da vardır. Nasıl olsa play-off var diye. Kimse sahaya yenilmek için çıkmaz.

Geçen ay Ergin Ataman ile yaptığımız röportajda senin için en çok gelişme kaydeden oyuncu demişti. Hücum opsiyonlarını nasıl geliştirdin?

Efes Pilsen’de hep savunma yönümle ortaya çıktım. Çok top kullanmadım. O biraz da üstüme yapıştı. Aydın Örs Fenerbahçe’ye geldiği zaman takımda benden başka sayı opsiyonu yoktu. Ben de çok çalıştım. Özgüvenim arttı. Oradan başlayıp bugünlere gelen bir ilerleme var. Geçen sezon en iyi yılımdı. Bunun nedeni de Neven Spahija’nın çok sistemli ve hızlı hücum etmemizi sağlaması. Bu sene istediğim gibi gitmiyor. Belimde bir sakatlık var. Bu da beni çok etkiliyor. Zaten belli bir yaşa geldikten sonra önemli olan takıma yaptığınız katkı. İlla sayı atayım diye üstümde bir baskı yok. Benim birinci işim hala rakibin en güçlü hücumcusunu durdurmak.

Savunma demişken, kariyerinde tutmakta en çok zorlandığın isim kimdir?
Kariyerim boyunca çok oyuncuyu savundum. Maçtan maça da değişen bir şey. Savunma zaten takım olarak yapılan bir şey. Basketbolun %80’i pick’n roll’e döndü. Onda da pivotun yardıma gelmesi çok önemli. Ama isim olarak Navarro diyebilirim. Gerçi Avrupa Şampiyonası’nda çok iyi savundum onu.

Savunmada şut atan oyuncuları mı yoksa top kullanan oyuncuları mı tutmak daha kolay senin için? Final serisinde Drew Nicholas gibi skorer bir şutörü çok düşük ortalamada tutmuştun.
Benim en büyük yeteneğim açık alanda süratli olmam. Bunu savunmaya da yansıtıyorum. Şutör oyuncular perdeden çıkarken onlarlar beraber hareketlendiğim için rahat pozisyon bulamıyorlar. Navarro gibi, Spanoulis gibi ikili oyun da yapabilen isimleri tutmak çok daha zor.

Avrupa’dan hiç teklif aldın mı?
Efes’te bir dönem süre alamadım. Sıkıntılı bir dönemdi. Ergin Ataman Siena’ya giderken beni de götürmek istedi. 22-23 yaşındaydım. Çok gençtim, çok kötü olabilirdi ama içimde kaldı. Zaman zaman gitseydim acaba bu geldiğim noktadan daha iyi bir yerde olabilir miydim diye sorguluyorum. Avrupa’yı denemek isterdim. Daha sonra Asvel teklif yaptı. Oktay Mahmuti sen bu takımın kaptanısın bırakmam seni dedi. Onları da geri çevirdim. Oynadığım takımlar, Efes, Ülker ve Fenerbahçe Euroleague’nin üst düzey takımları. Bu saatten sonra daha alt bir lige gitmem.

En rahat hangi koçun sisteminde hissediyorsun?
Spahija ve Aydın Örs ile… Aydın Örs Fenerbahçe’ye geldiğinde her şey belliydi. Aynı şey Spahija’da da var. Geçen sezon sakatlıklar olmasaydı final-four hedefine rahat ulaşabilirdik. Ukic’in yokluğu, Marko Tomas ve Mirsad’ın sakatlıkları. Türkiye Kupası bitirdi bizi.

2009 finali hakkında ne düşünüyorsun? Doping iddiaları seriye damga vurmuştu.
Biz 2-0 öne geçmiştik onları evlerinde yenip. Üçüncü maçta da 15 sayıdan verdik. O karşılaşmada Kerem Gönlüm ve Kasun’da çıktı. Gerçi Kasun’da sınırın altındaydı. Bu çok acı bir şey. Etik bir şey değil ve bunun olmaması lazım. Bilmeden aldılarsa bir şey diyemem ama bunu takım halinde çıkması mide bulandırıcı. Bu olmadan da Efes şampiyon olabilirdi. Şunu söyleyebilirim. Biz atlet değiliz. 11 ay performans vermek zorundayız. Psikolojik işler de devreye girdi orada. Bilinçsizce verilmiş bazı şeyler olabilir. Kerem Gönlüm milli takımdan arkadaşım. Bu yaşa kadar almamış bir insanın, o yaşta bunu yapması abes. Daha çok pivotlarda 17-18 yaşında streoid tarzı şeyler ne yazık ki oluyor. Ama doping işi bana çok mantıklı gelmiyor. İhtiyaçları olduğunu da düşünmüyorum. Kerem’in bilinçli aldığını düşünmüyorum. Sadece Kerem’de çıkmadı ama. Öbür oyuncu da altında çıktı. Ama bu genetik bir olay. Bir takımın şampiyonluk için bu yollara girmesini etik bulmuyorum, yakışık bulmuyorum.

Daha güzel günlere dönelim. 2010 Dünya Şampiyonası rüya gibi geçti bizim açımızdan. Sen neler söylemek istersin?
Kariyerimde pek çok final oynadım, kupa kazandım. Ama bunları milli forma altında yapmak bambaşka bir his. Benim bugüne kadar kazandığım en büyük mutluluk ve başarı olarak bu şampiyonayı görüyorum. Turnuva bittikten sonra insanlarla konuşunda ne kadar büyük bir iş yaptığımızı anladım. Herkes verdiğimiz mücadeleden, oynadığımız oyundan çok mutluydu. Bu da bana büyük bir gurur verdi. 2001’de de vardım. Bu kadar sorumluluk almıyordum. 2010’da takımın en önemli parçalarından biriydim. 15 bin kişinin gelmesi, her takıma kafa tutmamız harika bir olaydı.

Savanovic ile konuştuğumuzda Kerem Tunçeri’nin son topta çizgiye bastığını söylüyor hala. Sen ne düşünüyorsun?
Bunu Sırpların dile getirmesi çok komik. Ben o zaman da söylemiştim. Yok Ömer Aşık bilerek faul atmadı. Yok çizgiye bastı. Almanya’ya karşı oynasak ve onlar itiraz etse anlarım. Sırplar bu işin üstadı. Yugoslav faulü diye bir gerçek var. Onlar kadar hakemle oynayan başka bir takım yok. Bunu suçlamak için söylemiyorum. Yıllarca finallerde onları seyrettik. Litvanya sahadan çekiliyordu. Her sene de onlar olmayacak finalde. Öyle bir mücadele verip maçın sonuna kafa kafaya gelmen lazım ki, bir düdükle avantaj sana dönsün. 15 sayıyla yenilseler bunu dillendirmeyeceklerdi. Bizim de başımıza geliyor.

Hakemlerin ev sahiplerine arka çıktığına inanıyor musun?
Avrupa ve dünya şampiyonalarında hakemler özellikle gruplarda ev sahiplerine destek çıkar. Ev sahipleri ilerlersin, bilet satılsın, organizasyon daralmasın diye. Ama gruplardan sonra böyle bir şey olmaz. Bizim de zaten gruplarda böyle bir desteğe ihtiyacımız olmadı. Yarı finalde hakem gördüğünü çalar zaten. İspanya, Sırbistan gibi takımlar her sene finalde olduğu için lobileri çok fazla. Futbolda da böyledir. Barcelona’ya karşı oynarken, her zaman bir iki düdük onların lehine çıkacaktır.

Sırbistan maçından sonra Kevin Durant’ı kim tutarsa tutsun ben tutmam demiştin.
Öyle bir maçtan çıktık ki, adrenalin üst düzeyde, beyne az oksijen gidiyor, yorgunum bana Kevin Durant dediler. Ben de tutmam dedim. Adam zaten 2 metre. Ben gene savunurum, peşinde koşarım ama şut atacaksa engelleyemem. Dirk Nowitzki’yi neden kimse tutamıyor? 2.10 bir insan, geriye çekilerek şut sokuyorsa yapacak bir şey yok. Durant da böyle biri. Şutu kaldırdıktan sonra hiçbir şey yapamazsın. Navarro’yu bozarsın, beni bozarsın ama Durant’te böyle bir şans yok.

Şampiyon olan Amerika takımı hakkında neler söylersin?
Millet hep Amerika çoluk çocukla geliyor dedi. Ben de keşke tecrübelilerle gelseler dedim. Onlar bu kadar kovalamazlardı. Diğer maçlarına baktığınızda da görürsünüz. Kendilerini ispat etmek istiyorlardı. Hepsi çok yetenekliydi ama henüz yeni parlıyorlardı. Kevin Love, Derrick Rose, Russel Westbrook gibi. Maçın başında önümde Billups vardı. Geçtim çok rahat turnike bıraktım. Onun pek umurunda değildi. Keşke daha tanınmış oyuncular gelseydi. Bizim avantajımıza olurdu.

Peki 2011 Avrupa Şampiyonası’nda neler değişti?
Sonuç olarak baktığınızda başarısız geçmiş bir turnuva. Bir sene önce final oynamışsın, Olimpiyatları çok istiyorduk. Bunu da ilk başaran takım olma hedefimiz vardı. Ömer Aşık çok geç katıldı. Ersan İlyasova’nın bir sakatlığı vardı. Semih Erden’i sakatlığı nedeniyle kaybettik. Bazı isimler formsuzdu. Bu sene ben de istediğim gibi değilim. Robot değiliz sonuç olarak. Buna rağmen Sırbistan’a iki sayıyla maç kaybettik. Fransa’ya son üçlüğü Kerem Tunçeri atsa büyük ihtimalle maçı kazanacağız. Sırbistan maçında kaçan faullerin yarısını atsaydık şu an başarılı olarak konuşulacaktık. Bizden sürekli başarı beklenmesi çok güzel. Ama sanırsın bu ülke takım sporlarında her sene final oynuyor, her yıl final-four görüyoruz gibi eleştiriliyoruz. Eskiden bu takımlara karşı 20-25 sayı fark yerdik. Hücumda formsuz olduğumuz maçlarda bile savunmada birlik olmamız gözden kaçıyor. 2010’da nasıl bizi övdülerse 2011’de de eleştirileceğiz. Bu işin doğasında var. Sonuç olarak bu takım işi. Messi Barcelona’da dünyanın en iyi oyuncusu, gidiyor Arjantin’e başarısı yok.

Koç değişikliği nasıl etkiledi?
Bogdan Tanjevic’in kanser olduğu zamanda bizi gene Orhun Ene çalıştırıyordu. Tanjevic İtalya’ya gelememişti. En önemli idmanları Orhun Ene yaptırdı. Bizim içimizden çıkmış bir antrenör. Desteklememiz lazım. Spor ülkesi değiliz sorun buradan kaynaklı. Sırbistan aynı gün içinde üç farklı branşta final oynadı. Su topunda altın aldılar, hentbolda finalde elendiler, Novak Djokovic Avustralya Açık’ı kazandı. Türkiye’de branşlaşmak çok geride kaldı. Biraz yetenekliysen ya basketbolcu ya da futbolcu yapıyorlar. Belki çok iyi bir atlet olacak kimse bilemiyor.

Euroleague şampiyonluğu için favorin kim? Final-four’da olacak dört takım kimler olur?
CSKA çok dominant bir takım. Final-four’da inşallah biri biz oluruz. Ama şu an oynadığımız basketbolun üstüne çıkmalıyız. Panathinaikos öyle bir antrenöre sahip ki her sene zirvedeler. Geçen sene Barcelona müthiş bir takımdı. Ricky Rubio’yu boş bırakarak özgüvenini öyle bir sarstılar ki, adamın kimyası bozuldu. Obradovic müthiş bir antrenör ve müthiş bir taktisyen. Barcelona bu sene de çok iyi bir takım. CSKA’yı kenara alırsak, diğerler birbirine denk. İş biraz günlük performans ve sakatlıklara bağlı. Takım sporlarında pek çok parametre var. Her şey birbirine bağlı.

Taraftarlardan gelen sorulara geçelim. Unutamadığın maçı ve atmosferi soruyorlar?
100. yılda Fenerbahçe ile yaşadığımız final serisini unutamam. Efes ile çekişiyorduk yine. Onlar favoriydi ama müthiş bir atmosferde harika bir basketbol oynayıp şampiyon olduk. Efes Pilsen ile Euroleague oynadığımız sene de unutulmaz. 2010’daki Sırbistan maçını da hayatım boyunca unutamam.

Bu sene Fenerbahçe Ülker’in en yararlı transferi de merak edilenler arasında.
Gelen herkes katkı vermeye çalışıyor. Geçen sene çok dominant bir takım vardı. Giden oyuncuların yerlerine geldikleri için biraz da şanssızlar. Gelen isimler çok gençler. Yavaş yavaş performanslarını arttırıyorlar. Bojan Bogdanovic son maçlarda özellikle ön plana çıktı.

Kariyerini nerede sonlandıracağın da sorulmuş.
Şu an 34 yaşındayım. Bir sene daha kontratım var. Ben kendime iyi baktığım sürece, kafamda 36-37 yaşına kadar oynamak var. Kulüpte ve camiada çok seviliyorum. Tabi ki burada bırakmak isterim.

Peki bıraktıktan sonra basketbolun içinde kalmak ister misin?
O konuda kafam gidip geliyor. Bu kadar yoğun kariyer geçirdikten sonra koçluk daha da zor. Ama şunu söyleyebilirim ki, eğer basketbol içinde bir görev alacaksam taşın altına elimi sokabileceğim bir yer olmalı. Beni çok seviyorlar diye bir yere oturtup maaş bağlamalarına falan gelemem ben. Antrenörlük olur, menajerlik olur, federasyonda bir görev olur. Ama sorumluluk almam lazım. Salla başını al maaşını mantalitesi bana uygun değil. Ama basketbol çok gelişti. Baktığınız zaman yorumculuk da çok gelişti. Kafamı çeliyor arada. Tam kararımı verdim diyemem.

Son olarak yeni salonu nasıl buldunuz? Çemberlere alışabildiniz mi?
Müthiş bir atmosferi var. Çok modern. Türkiye’ için büyük bir şans. Burada konserler olacak. Biz de öyle bir hale geldik ki sanki NBA takımında oynuyoruz. Harika bir soyunma odası, soğuk havuzu malzeme odası… Ben sonuna yetiştim ama genç oyuncular çok şanslı. Sağlık odaları, halter alanları. Burada çalışan gençler çok şanslı. Burası Aziz Yıldırım’ın büyük hayaliydi. İlk Aziz Yıldırım hayal ediyor bunları. Herkes olmaz diyor. Amatör sporlara yatırım işini ilk o başlattı. Sonrasında Beşiktaş ve Galatasaray takip etti. İlk başarıları o kazandı. Başkanın müthiş bir öngörüsü var. Amatör spora salon yapsan ne olur dediler. Başkana teşekkür etmemiz gerekiyor Murat Ülker ile birlikte. Çember konusunu ben de anlamadım valla. Kendi evimizde gelebilecek en sert çember geldi. Ayhan Şahenk’ten sonra en sert bu herhalde. En kötü değiştiririz sorun olacağını sanmıyorum.

Eurosport.com Türkiye
http://tr.eurosport.com/basketbol/duranti-nasil-durdurayim_sto3141587/story.shtml

James Gist: "Kendimi Türk gibi hissediyorum"


Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımızın Birleşik Amerikalı oyuncusu James Gist, Fenerbahçe Gazetesi'nin Şubat sayısına röportaj verdi. Türkiye ile olan bağından, takım içi arkadaşlığa, Fenerbahçe Ülker'in hedeflerinden, kendi bireysel hedeflerine ve Türkiye'deki yaşam tarzıyla ilgili birçok konuda açıklamalarda bulunan Gist'in keyifle okuyacağınız röportajı şöyle:
__________
Aslına bakarsanız onun ünü basketbol oynayışından değil, Türkiye’nin Adana-İncirlik Üssü’nde doğan ilk ABD’li bebek olmasından geliyor... Tabii bu ünü zamanla onun basketboldaki zekasının, salonlardaki performasının arkasında kalmış.. Bu çocuk, şimdilerde 2.06 boyu ve 107 kg ağırlığı ile rakip potalarının "En sevmediği" isim Jamest Gist..

Kolej yıllarında Maryland Terrapins ile başlayan basketbol kariyerini Fenerbahçe Ülker basketbol takımında sürdüren Gist, sırasıyla Pallacanestro Biella, Lokomotiv Kuban, KK Partizan gibi takımların vazgeçilmezi oldu.. Şimdi ise yolu Türkiye’ye düştü.. Yani kendi evine.. Aslında o misafir değil ev sahibi, çünkü Adana-İncirlik doğumlu..

Uzun forvet mevkiinde başarılı bir performans sergileyen ABD’li oyuncu ile yaptığımız röportajımızda söz sırası Gist’e geldiğinde, geleceğe yönelik hedeflerini, Türk insanının samimiyeti ve Türk mutfağı, Euroleague ve Fenerbahçe taraftarı ile ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulundu..

İşte Alex’ten sonra kendini Türk gibi hisseden ikinci Fenerbahçeli’nin gazetemize verdiği röportaj...

-Öncelikle seni tanıyalım, basketbola ne zaman ve nasıl başladın bize anlatır mısın?
"Babam asker olduğu için çok yeri görme fırsatım oldu ve 4 yıl Almanya’da kaldım. Spor ile yakınlaşmam futbol sayesinde oldu. Ancak basketbol ile yakınlaşmam ise bir gün play-offları izlediğimde gerçekleşti. Michael Jordan’ı görünce babamda çok etkilendi ve "Oynamak ister misin oğlum" dedi. Bende: "Tamam dedim" ve o şekilde başladım."

-Kolej yıllarında Maryland Terrapins takımında oynadın. Okul ile basketbolu birlikte götürmek seni zorladı mı?
"Benim için çok zor oldu. Çünkü iyi oynayabilmek için sadece okula gitmek yetmiyor. Derslerimi yüksek tutmam gerekliydi. Mesela akşam 9’da başka bir eyalette maçımız oluyordu. Gece 2’de eve dönüp sabah 8’de derse girmek zorunda kalıyorduk. Ama hocalarımız bizlere çok yardımcı oluyorlardı. Ayrı çalışma programları ve özel ders veriyorlardı. Ne kadar zor olsa da işin içinde eğitiminde olması gelecek için iyi bir adımdı."

-İtalya, Rusya gibi ülkelerde basketbol oynadın ve şimdi de Türkiye’desin. Türkiye ile bu ülkeler arasında ne gibi yaşam farklılıkları var?
"İtalya’ya kolej bittikten sonra gittim ve profesyonel anlamda ilk basketbolumu orada oynadım. A1 Ligi’nde oynadım ve Avrupa’nın en rekabetçi liglerinden biriydi. O ligde çok tecrübe kazandım. İtalya çok güzel bir yer, merkeze yakın bir yerdeydik. Daha sonra Rusya’ya gittim. Rusya aşırı soğuktu ve takımın olduğu yer şehre biraz uzaktı. O yüzden daha sıkıcı ve zor bir yaşam vardı. Ama oranın da basketbol ligi çok çekişmeliydi. Daha sonra bir Sırbistan maceram oldu ve en sonunda buraya geldim. Buraya gelmek apayrı bir durum, çünkü burası benim hem doğduğum yer hem de Avrupa’nın en güçlü liglerinden bir tanesi. Ayrıca bütün ülkeler arasında en rahat ettiğim yer diyebilirim. Her şey elinizin altında.. Bir Amerikalı için özellikle, Starbucks, Burgerking gibi mekanlar ve çeşitli alışveriş merkezleri var. Bir tek sevdiklerimi özlüyorum.. Onun haricinde burada çok rahatım."

-Doğduğun ülkenin takımında oynuyorsun.. Adana İncirlik Üssü’nde doğdun ve İncirlik’te doğan tek ABD çocuğusun. Bu senin için Türkiye’yi önemli kılıyor mu?
"Bu benim için çok özel bir anlam taşıyor.. Avrupa’da bir çok yerde yaşadım ama dediğim gibi doğduğum yere geri gelmek çok değişik bir anlam taşıyor.. Çünkü bebekken gittim ve bir daha da gelme şansım olmadı. Şimdi doğduğum ülkenin kültürü ve insanlarını görme şansım oluyor."

-Euroleague’de karşılıklı oynamayı sabırsızlıkla beklediği herhangi bir oyuncu veya takım var mı?
"Oradaki tecrübelerimden ve geçmişte yaşamışlığımdan dolayı muhtemelen Partizan olabilir. Hem burada hem de orada onlarla oynamak çok eğlenceli olur. Top 16’daki rakiplerimiz çok iyiler.. Panathinaikos, Unics Kazan ve Armani takımlarıyla eşleştik.. Ben Top 16’nın çok zevkli geçeceğine inanıyorum."

-Fenerbahçe Ululararası Spor Kompleksi Ülker Sports Arena için neler söylemek istersin?
"Orası bizim mabedimiz olacak.. Nasıl ki futbol takımımızın Saraçoğlu cehennemi varsa, bizim de Fenerbahçe Ülker Sports Arenamız olacak.. Dünya standartlarında bir salon.. Orada Türkiye ve Fenerbahçe adına önemli başarılara imza atmak istiyoruz.. Taraftarımızın bizi orada da yalnız bırakmayacağına eminim."


-Fenerbahçe’de rakip analizi nasıl yapılıyor? Rakiplerinizi nasıl tanıyorsunuz? Bu konudan biraz bahseder misiniz?
"Genelde rakibin daha önceki maçlarının videolarını izliyoruz. Onlarla oynadığımız bir önceki maçı da izliyoruz. Nerede hata yaptık, nereleri düzeltmemiz gerekiyor diye çalışıyoruz.. Birkaç anahtar oyuncu varsa özellikle onlara da bakıyoruz. Önemli olan tabii ki bizim ne yapmamız gerektiği.. Ağırlıklı olarak hücum üzerine oyun kuruyoruz ve savunma zaten bir şekilde kendi yerine oturuyor."

-Türkiye Ligi’nde ilk defa oynuyorsun. Bu ligi ve oyuncuları yeteri kadar tanıdın mı?
"Şuan da öğrenme aşamasındayım. İkinci yarıda daha hakim olurum bu konuya ama oyuncu olarak Avrupa’dan tanıdığım oyuncular var. Türk oyuncuların çoğunu yeni yeni tanımaya başladım.."

-Türk mutfağı hakkında neler söyleyebilirsin? En çok sevdiğin yemek nedir?
"Kebap’ı çok seviyorum.. Özellikle Adana’ya gittiğimizde "Tantuni" yiyorum. Çok güzel bir yemek kültürü var.."

-Takımda en iyi anlaştığın isim kim?
"Genel olarak bir kişi olduğunu söyleyemeyeceğim. Ömer Onan ve Oğuz Savaş yaş olarak biraz daha büyük olduğu için onlar daha çok aileleriyle ilgilendiklerinden dolayı bizlerle pek vakit geçiremiyorlar.. Diğer ekipteki herkesle inanılmaz iletişimimiz var. Çok iyi anlaşıyoruz. Birbirimize hep sahip çıkıyoruz, inanılmaz gülüyoruz. Takımda komedi sanatını iyi bilen isimler de var. Soyunma odasında kahkahalarla zaman geçiriyoruz. Tam bir aile ortamı diyebilirim."

-İnternet ve sosyal medya ile aran nasıl? Sıkı bir takipçi misin?
" İnternette herkes kadar geziniyorum. Twitter ile çok ilgilenmiyorum ama Facebook adresim var. Ailem ve uzaktaki arkadaşlarım ne durumda olduğumu görmeleri için ilgileniyorum. Ama bilgisayardan çok Playstation oynamayı sevdiğimi söyleyebilirim".

-Daha önce oynadığın takımlarda kalıcı dostluklar kurabildin mi? İletişimini devam ettirdiğin, görüştüğün oyuncu arkadaşların var mı?
"Tabii ki var. Özellikle İtalya’da bir arkadaşım var. İtalya’da uzun süre oynadığım için İtalyanca da öğretti bana. İlk yurtdışı tecrübemdi ve bana çok yardımcı oldu. Oradaki yaşamı, yemekleri, gezmeyi her şeyi bana o öğretti. Onunla hala çok güzel irtibat içerisindeyiz. Rusya’da da bir arkadaşım vardı. Onunla da hala çok iyi bir iletişim içindeyiz. Partizan’da da zaten Cortis vardı. Burada onunla da beraberiz. Partizan’da iletişim halinde olduğum bir arkadaşım daha var. A takım dışında Partizan’da öyle bir durum vardı ki genç takımdakilerle bile muhabbet içerisindeydik. Onlar ile hala muhabbetim var."

-Hangi tür müzikleri dinlersin? Sevdiğin bir tarz var mı? Türkiye’de kulağına hoş gelen müzik var mı? Tarkan veya Hadise gibi sanatçıları dinler misin?
"Bütün müzikleri dinlerim. Rock, pop, rap gibi özel tarz seçimim yoktur. Kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim. Sürekli İpod’um yanımdadır zaten. Evde ve maç öncesi her yerde müzik dinlerim. Türk müziklerinden en çok sevdiğim şarkı Ajda Pekkan-Yakar geçerim şarkısıdır".

-Geleceğe yönelik olarak kişisel hedeflerin nelerdir?
"Şu anda bu seviyede basketbol oynadığım için çok şanslıyım. Oynayabildiğim kadarıyla bu şekilde basketbola devam etmek istiyorum."

-Fenerbahçe taraftarına neler söylemek istersin?
"Onları çok seviyorum. Enerjileri çok iyi ve bize çok büyük destek veriyorlar. Özellikle Olimpiyakos maçındaki gibi gelmeye inşallah devam ederler. Çünkü çok etkilediler bizleri. Sonuçta onlar da biz de kazanmak istiyoruz. Birlik olmamız gerekli. Her koşulda destek olmalarını istiyorum"..

Fenerbahçe Gazetesi

5 Şubat 2012 Pazar

Tomas'tan sonra Ömer'den de kötü haber geldi


Erkek Basketbol Takımımızdan gün geçmiyor ki bir sakatlık haberi gelmesin.. Bugün oynanan ve az önce sonuçlanan Antalya Büyükşehir Belediye maçından önce yine taraftarları sarsan bir haber geldi takımdan. Uzun zamandır belindeki ağrıları devam eden ve bu ağrılara rağmen sakat sakat oynayan takım kaptanımız Ömer Onan'ın sakatlığının düzelmesi ve tedavi sürecinin daha hızlı bir şekilde ilerlemesi için en az 3 hafta takımdan ayrı kalacağı açıklandı.

Ömer Onan, bu süre zarfında en az iki Euroleague maçı, Türkiye Kupası sekizli finalleri ve ligde oynayacağımız en az dört karşılaşmayı kaçıracak. Takımımızda oyunun hem hücum hemde savunma yönünü çok iyi oynayan iki oyuncudan (Ömer Onan, Marko Tomas) bu zorlu süreçte faydalanamayacak olmamız oldukça düşündürücü. Ömer ve Tomas'ın yokluğunda Bojan ve Emir'e iki ve üç numaralarda çok iş düşecek. Bu zorlu ve yoğun süreçte takımın durumu pek parlak gözükmese de en büyük temennimiz minimum hasarla bu virajı atlamak.

Kaptanımız Ömer Onan'a da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Umarım bu tedavi süreci sonunda sakatlığından tamamen kurtulmuş olarak takıma sağlıklı bir şekilde geri döner.

2 Şubat 2012 Perşembe

Marko Tomas'tan kötü haber geldi


Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımız, Turkish Airlines Euroleague Top 16 G Grubu'nda 3. maçına bu akşam çıkacak. Fenerbahçe Uluslararası Spor Kompleksi Ülker Sports Arena'da Yunan temsilcisi Panathinaikos ile karşılaşacak olan takımımızda maç öncesi Marko Tomas şoku yaşanıyor. Antrenmanda ayak bileğinden sakatlanan Marko Tomas'ın Panathinaikos maçında forma giyemeyeceği açıklandı. Sakatlığının ise en az 2 hafta süreceği ve tedavisine hemen başlandığı belirtildi.

Euroleague Top 16'da evimizde oynayacağımız çok kritik bir maçta Marko Tomas gibi oyunun hem savunma hem de hücum yönünü çok iyi oynayan bir oyuncudan faydalanamayacak olmamaız bizim için büyük bir handikap olacak. Sakatlığının en az 2 hafta süreceğini varsayarsak deplasmanda oynayacağımız Panathinaikos maçında da Tomas'tan yararlanamayacağız. Hal böyle iken; son zamanlarda form seviyesi düşük olan Ömer Onan ve performansını her geçen gün daha da arttıran Bojan Bogdanovic'e bu iki kritik maçta da büyük iş düşecek. Tam kadro olarak maçlara çıkmaya başlamış iken yine bir sakat vermemiz, bu takım üzerinde kara bulutların bir türlü dağılmadığını gösteriyor. Umuyorum ki Tomas'ın yokluğunda Ömer ve Bojan yapmaları gereken ekstra katkıyı yapar ve bu kritik virajı önemli bir eksiğimize rağmen sağ salim dönmeyi başarırız.

Marko Tomas'a da geçmiş olsun dileklerimi iletip, takım üzerindeki kara bulutlarında bir an önce dağılmasını dileyerek yazımı tamamlayayım.