Son birkaç gündür forum sitelerinde, geçtiğimiz günlerde Fenerbasket tarafından başlatılan "Kaptanlar onurlandırılsın, #10 ve #12 numarada emekli edilsin" kampanyasıyla ilgili çeşitli görüşleri okuma fırsatım oldu. Bu görüşlerin bazılarında Mrsic için olumlu ancak İbrahim için olumsuz eleştirilerle karşılaştım. Bu yorumları yapanların en büyük dayanağı; İbrahim'in Fenerbahçe'de en verimli zamanlarında forma giymemesiymiş!!! Fenerbahçe'nin olduğu bir ligde nasıl olurda başka takım forması giyermiş!!! Bu yorumları yazanlar ne yazık ki bu saçma gerekçeyi kullanıyorlar ama unuttukları birşey var; Ömer Onan, Mirsad Türkcan tüm kariyerlerini Fenerbahçe'de mi geçirdiler? Tabiki de hayır. Onları efsane olarak kabul etmeleri ama İbrahim'i bu kategorinin dışına koymaları açıkçası vicdansızlıktır. İbrahim'de; Mirsad gibi, Mrsic gibi, Ömer gibi hatta onlardan da önce Fenerbahçe Basketbol Takımının EFSANESİ olmayı hak etmiş bir sporcudur. Benim bu konudaki görüşlerimi daha önceki yazılarımı takip eden okurlarım bilirler. Ancak ben bu sefer sizlere bir başkasının kaleminden bilinmeyenleri paylaşmak istiyorum.
Fenerbahçe Altyapısından yetişmiş, uzun yıllar formamızı giyip büyük başarılara imza atmış ve Erkek Basketbol Takımımızda Genel Menajerlik görevi yapmış Hakan Artış'ın geçmişte İbrahim Kutluay ve Fenerbahçeliliği ile ilgili yazdığı yazıyı sizlerle paylaşacağım. Bir çoğunuz bu yazıyı belkide ilk defa okuyacak. Belki de ilk defa İbrahim'in bu bilinmeyen yönünü göreceksiniz. Onun nasıl bir Fenerbahçeli olduğunu belkide daha iyi anlayacaksınız. Nasıl İbrahim'in Fenerbahçe Efsanesi olduğunu sizlerde görecek ve bana hak vereceksiniz.
İşte İbrahim Kutluay ve Fenerbahçeliliğini anlatan o yazı:
"İki yıl önce yazdığım “İbrahim Kutluay Gerçeği” yazımı yayınlamak bugüne
nasipmiş... Fenerbahçe’de genel menajerlik görevi üstlendiğim yıllarda
İbrahim’le ilgili çok hoş anılar yaşadım. İstedim ki gerçekten yaşanan
bu değerli anılar bende saklı kalmasın. İstedim ki onun nasıl bir sporcu
olduğu ve gerçek bir Fenerbahçeli olduğu artık bilinsin... Çalışkan,
başarılı, efendi, dürüst, yakışıklı, alçakgönüllü, lider, bırakın kendi
takım taraftarını, rakip takım taraftarlarının bile sevdiği, milyonlarca
minik basketbolcu adayının kendisine örnek aldığı, ay yıldızlı takımın
dev adamı ve Fenerbahçe’nin yaşayan efsane basketbolcusu İbrahim
Kutluay.
Bir gün İbrahim odama geldi, kapıyı kilitledi ve “Hakan ağabey bir
televizyon kanalından ve reklamlardan kulübe gelecek ödemelerde bir
gecikme olacakmış bize yapılacak ödemeler bizler için çok önemli değil
ama bu haftaki Galatasaray maçı öncesi Amerikalı oyunculara ödeme
yapılmaması problem yaratabilir. Bu parayı ben sana versem ( 100.000
dolar) sende bu parayı resmi yoldan onlara ödesen, ayrıca bu olay da
ikimizin arasında kalsa olur mu?” demesiyle boğazımda bir şeyler
düğümlenmişti, yutkunamıyordum bile, aniden bütün benliğimi titreten bir
ürperti ile sarsıldım, gözlerim dolu dolu olmuştu ki birden kendimi
toparlayarak ayağa kalktım. O Fenerbahçesine 12 yaşında gelmiş,
Fenerbahçe’nin gerçek Fenerbahçe’li sporcusuydu onunla gurur duydum,
kucaklayarak yanaklarından öptüm ve bu işi en kısa yoldan halledeceğime
dair ona söz verdim. Bende uğraşlarım başarısızlıkla sonuçlanınca
yabancı oyuncuları odama çağırdım o zamanki antrenör Murat Özgül ve
yardımcısı Devrim Kıvanç’la birlikte onlara takım arkadaşlarının ne
düşündüklerini, ne yapmak istediklerini ve fedakarlıklarını anlattık.
Onlar da gıkları bile çıkmadan kırk yıllık Fenerbahçe’li gibi maça çıkıp
oynadılar. Maç sonunda da Galatasaray galibiyetini taraftarlarına
armağan ettiler. O gün bugündür İbrahim’in Fenerbahçelilik ruhunu
taşımayan sporculara örnek teşkil ettiğine inanırım.
Hırvat takımıyla deplasmanda şampiyonlar ligi maçı oynuyorduk ki maçın
tam 5. dakikasında İbo kaşının üstüne aldığı dirsek darbesiyle sırt üstü
yere devrildi, bir anda İbonun çevresi kan gölüne dönüşmüştü . Doktor
ve ben onu soyunma odasına götürdüğümüzde odanın zemini kandan kurban
bayramı görüntülerini aratmıyordu, sadece İbrahim’in “Haydi doktor elini
çabuk tut dik artık şurayı, haydi Hakan ağabey çabuk olun
arkadaşlarımın bana ihtiyaçları var hemen sahaya dönmek zorundayım”
feryatları odada yankılanırken ben onun bacaklarını sıkı sıkıya
tutarken, o da eline geçirdiği havlu parçasını ağzına sokarak dişleri
ile havluyu sıkıştırıp bir nebze olsun acıdan kurtulurken, benim o günkü
tabirimle doktor onu canlı canlı dikti. İbo kafası sargılı tek gözünün
yarısı kapanmış, şişmiş ve morarmış bir şekilde adına destanlar yazılmış
büyük Türk kahramanı Ulubatlı Hasan edasıyla oyuna girerken bile
formasındaki kan lekelerini bana gösterip “Hakan ağabey sarı formama
kırmızı karıştı kızmazsın değil mi ?” Esprisini, maçın bitiş düdüğü ile
birlikte attığı 43 sayısını, taşıdığı o kutsal formanın renk aşkı ve
gururuyla arkadaşlarının omuzlarında soyunma odasına uğurlanışındaki
mahcup ama gururlu başı dik binlerce Yugoslav taraftarın bile
dakikalarca ayakta alkışladığı anını hiç ama hiç
unutamam...Fenerbahçelilik ruhu bu olsa gerek diye düşünürüm, ama KARAR
sizin!!
İbrahim’in özellikleri, yetenekleri, yaptıklarını anlatmak için sayfalar
yetmez ama birkaç küçük hatırlatmanın da yararlı olacağını düşünüyorum.
Fenerbahçe’de yıldız oyuncu olduktan sonra bile hiçbir zaman şımarmadı,
aksine alçak gönüllüğü ve yardım severliği hiç mi hiç bırakmadı.
Takımın genç oyuncularına maddi manevi destek olur, cep telefonu
olmayana cep telefonu hediye eder, Anadolu’dan basketbol oynamaya
Fenerbahçe’ye gelmiş bir çok genç sporcuya gıda, giyecek ve eğitim
konularında destek verir. Ezeli rakiplerle olan maçlar öncesi takım
arkadaşları için moral yemekleri verir, onları motive etmek için kendi
bütçesinden özel primler verir. Kazanılan maçlar sonrası ise kesinlikle
takıma kutlama yemekleri düzenler. Ayrıca da takımın her zaman
lideridir, takım içindeki birçok sorun menajere ve yönetime gitmeden İbo
tarafından çözülür. Takım deplasmana giderken tüm oyuncular otobüsteki
veya uçaktaki koltuğunun çevresinde toplanır. Çünkü şarkıları, bilgi
yarışmaları, bilmece ve bulmacaları, ezeli rakiplere bestelediği
tezahüratları, esprileriyle her seyahatte eğlence, renk ve moralle
takıma neşe ve motivasyon sağlar.
İbrahim hiçbir zaman konuşmadı, o karalandığı gibi kimseyi karalamadı,
terbiyesizlikle ve beceriksizlikle suçlamadı. “Hedefleri büyük olan
takımda oynamak istiyorum” demeciyle gizli isyan rüzgarları estirip
taraftara küçük uyarılar da bulunmaya çalıştı, fakat o da aleyhine
kullanıldı. İbo sadece Fenerbahçe’nin Fenerbahçe’ye yakışmayacağı bir
takım kurduğunu, Fenerbahçe’nin hedefi olmadığını lig sonunda ki
dokuzunculuğunu önceden taraftara yansıtmak istiyordu, haber veriyordu
sanki, ama alıştığı sevgiyi, ilgiyi, dostluğu, desteği, yakınında da ona
sahip çıkacak ve kucak açacak birilerini yanında bulamayınca da açık
bırakılan pencereden üzgün ve sessizce kalbi ve kanadı kırık uçtu gitti
gurbete yavru kanaryamız. Bazen düşünürüm keşke o yıllar futbolcu
Baliç’e sunulan sevginin, ilginin ve değerin küçücük bir parçasından
yoksun bırakılmasaydı diye!!! Onun suçu Fenerbahçe’nin öz be öz çocuğumu
olmasıydı ?
O şimdi yıllarca savaştığımız halkın kahramanı ilan edildi, Fenerbahçe
forması giymiş Yunanlı taraftarların desteğinde AEK takımına
Yunanistan’ın en büyük kupasını kazandırıyor, Yunanistan dış işleri
bakanı Papandreu’nun elinden barış elçisi ödülünü alıyor. Abdi ipekçi
dostluk ve barış ödülüne layık görülüyor. Ardından Yunanistan’ın en ünlü
takımı Panathinaikos’a transfer oluyor. (İki gün önce de, Avrupa’nın en
büyük kupasını İtalya’nın ünlü takımı Kinder potasına attığı 22 sayı
ile Yunanistan’ın Panathinaikos takımına kazandırdı.) Ama o hala bana
telefonda büyük keyif ve zevkle 15 bin kişilik salonda Yunanlı
taraftarların coşkuyla salladıkları sarı lacivert bayraklardan ve
giydikleri Fenerbahçe formasından, Galatasaray’la bir ölçüde
şampiyonluğu belirleyecek lig maçında Saraçoğlu mabedinde takımının
yanında olacağından bahsediyor. Bizim alt yapımızdan yetiştirdiğimiz
değerimize başkaları daha fazla değer veriyor. Çünkü bizler kendi
değerlerimize sahip çıkmıyoruz. İbrahim Kutluay gibi Fenerbahçe ruhu
taşıyan ve onunla yaşayan değerler kolay yetişmiyor.
25 milyon taraftarı ve dünyanın en büyük kulüplerinden biri olan
Fenerbahçemizin yöneticilerine son kez sesleniyorum “Özlüyorum onun
Fenerbahçelilik ruhunu, Fenerbahçe sevgisini, her sayıdan sonra
yumruklarını sıkıp tribünlerin önüne gelişini, sevincini, coşkusunu,
zafer naralarını, taraflarla kucaklaşmasını, ama o yok artık...”
Onun gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan, renklerine aşık, kulübü için her
türlü fedakarlığı yapan, Fenerbahçe’nin alt yapısından yetişmiş, Milli
takımımızın gururu, Türk basketbolunun yıldızı, Avrupa sayı kralı
oyuncumuzla aynı formayı kuşanmanın ve aynı renkler altında onun
menajerliğini yapmış olmanın gururunu taşıyorum. Onunla ilgili yazacak
daha çok şey var ama şimdilik gerçekler için birkaç küçük anının sizler
için aydınlatıcı olduğuna inanıyorum... Ama yine de karar sizin!!!
Her duyduğunuza inanmayın, gerçekler anıların içinde saklıdır.