22 Kasım 2013 Cuma

Obradovic: "Bağırmayı bırakırsam; o oyuncu artık benim için var olmaz"


Fenerbahçe Ülker Başantrenörü Zeljko Obradovic, Radikal gazetesinden Uğur Ozan Sulak ile bir röportaj gerçekleştirdi. Efsane antrenör ile samimi bir şekilde gerçekleştirilen ve coach'un verdiği samimi cevaplarla daha da renklenen röportaj şu şekilde;

Malum, memleket sporseverlerinde bir ‘Obradoviç-mania’ başladı. Futbol diliyle ifade edersek basketbolun Mourinho’suyla Ferguson’u tek bedende ve artık İstanbul parkelerinde nefes tüketiyor. Tüm ‘sonradan sevme’ler gibi ben de heyecanlandım. Söylemesi ayıptır beyefendinin icraatlarını görmek için Fenerbahçe’nin her Eurolig maçına gitmeye çalışıyorum. Maçı değil, onu izlemek için. Oyuncular yanlış anlamasın ama bambaşka bir cevher var karşımızda.

İbrahim Kutluay bir sohbette ilginç bir şey söyledi: “Maç sırasında kenarda onu izlemelisin. Özellikle de sahada biri hata yaptığında. Önce gider onun yedeğine bağırır. Sanki hatayı o yapmış gibi. Hem yedeksindir hem azar yersin. Bu yüzden onun takımında her oyuncu sahada olmak ister.”


Gördüğünüz gibi, karşımızda sıradan değil, derinlikli bir karakter var: Zeljko Obradoviç. İşbu nedenle genç kuşak acar basketbol uzmanlarından Uğur Ozan Sulak çatkapı “Bi ben Obradoviç’le röportaj yaptım” deyince haliyle Radikal Spor olarak gözlerimiz parladı. Mülakatı okuyunca hepten mest olduk. Uğur Ozan iyi sorgulamış Obradoviç’i. Eski defterleri de açmış, Sırp, Yunan basınında onun için söylenenlere de bakmış. Futbolda benzerini yapmaya kalksak söyleşi yarım kalır. Ama Obradoviç’in de hakkını yemeyelim. O da iyi cevaplamış, bazen de iyi savuşturmuş. Rol çalmayı bırakayım, en iyisi okuyun, okutun. Bu adam nerede konuşursa, ne söylerse de dinleyin. {BAĞIŞ ERTEN} 

Bu kadar kusursuz sezon başlangıcı bekliyor muydunuz? ‘12’de 12’lik seride öne çıkan kilit nokta neydi? 
Hayır çünkü böyle bir düşünce yapısına sahip değilim. Sezona “Şu maçları kazanmak zorundayız. Şunları kaybetsek olur” gibi bir mantıkla giriş yapmam. Önemli olan, oyuncularıma ‘nasıl basketbol 
oynamaları gerektiğine dair’ aklımdaki felsefeyi aktarabilmek. Kazanmak ya da kaybetmek… Bunlara önem vermiyorum. Çok çalışmanın ve iş ahlakına bağlı 
kalmanın nazarımda artı getirileri vardır, galibiyet ya da yenilginin değil. 

Ülkede pek mutabakata varılamayan bir konu; Türkiye Basketbol Ligi’ni kalite açısından Avrupa’da nereye koyarsınız? Ligimizin, ‘ACB’nin -İspanya Ligi- ardından en kaliteli ikinci lig’ olduğu varsayımına karşı; son üç yılda ilk 6 dışındaki takımlara sadece üç kez kaybeden bir Fenerbahçe Ülker örneği mevcut… 
Şu ana kadarki gözlemim mi? Daha sağlıklı bir cevap için biraz daha zaman geçmesi lazım. Yine de ilk izlenimlerim, Türkiye’nin oldukça kaliteli bir basketbol ligine sahip olduğu yönünde. İnsanlar karşılaştırma yapmayı seviyor, bunun farkındayım. Ancak şöyle bir durum var, ben mukayese etmeyi sevmem. Bu sebeple Beko Basketbol Ligi’ni Avrupa’daki basketbol organizasyonları arasında bir yere koymam doğru olmaz.

En ciddi rakip Galatasaray mı? Galatasaray koçu Ergin Ataman “Kim şampiyonluğa ulaşırsa ulaşsın, Obradoviç’in 1 numara olduğu gerçeği değişmez” demişti... 

Öncelikle Ergin’e ince sözleri için teşekkür ederim. Biz çok yakın iki arkadaşız. Sezonun daha başında olduğumuz malum, yapılacak tüm yorumlar haliyle prematüre. Ligdeki her takıma eşit gözle bakıyorum. 

Bogdan Tanjeviç, Emir Preldziç’i Türkiye’ye getirdiğinde “Emir, şu anda Avrupa’da Dejan Bodiroga’nın potansiyeline en yakın oyuncu” demişti. Dönem boyunca hayal kırıklığı yaratan Preldziç, şimdi hiç olmadığı kadar konsantre görünüyor... 
Emir çok çalışıyor. Bu sezon iyi maçlar çıkardı ve gelişimini devam ettirmesi gerek. Bu noktada da olay en başta söylediğime geliyor; “Daha iyi” olmak için yeterli kapasitesi var; ne çapta bir gelişim göstereceği, basketbola kendisini adamasıyla alakalı. Kendisine yapılan övgülerin yerinde olduğunu ispatlayabilir. Avrupa’da çok fazla oyuncunun sahip olmadığı fiziksel özellikler Emir’de mevcut. Çok uzun ve alışılmışın aksine, Emir bir perimetre oyuncusu. Birçok farklı pozisyonda oynayabiliyor. Bu tip özellikler ‘bazı’ oyuncuları ‘diğerlerinden’ farklı kılar. Ancak burada altını çiziyorum; Emir, ara vermeksizin, sürekli çalışmayı alışkanlık haline getirmeli. Bazı günler ya da bazı aylar değil. Bu yıl. Devamlı, ara vermeden. 

Bo McCalebb’in ilk akla gelen özellikleri arasında “üst düzey bir ikili oyun kabiliyeti” yok. Rus ve Yunan medyası da bu durum ve sizin yarı sahadaki basketbol anlayışınızdan yola çıkarak Nick Calathes’i transfer etmek istediğinizi yazmıştı. Dedikodulardan pek hoşlanmadığınızı biliyorum ama… 
Yunan ve Rus medyasının ne dediği umurumda değil. Sezon başında bu isimleri gündeme getirenlerin aptal olmadıklarını biliyorum. Yunan medyasını ara ve böyle dediğimi söyle. 
Bo’dan çok memnunum ve defalarca belirttiğim gibi; bu takım benim, bana göre hepsi de pozisyonlarının en iyi oyuncuları. Neden aklımda böyle bir düşünce olsun? Neden? Sadece kendi oyuncularımı düşünür ve onların en yüksek seviyede basketbol oynayabilmeleri için çözüm yolları üretmeye çalışırım. Bir kez daha söylüyorum ki bu konu iyice anlaşılsın: Benim aklımda başka oyuncuların isimleri yok. Sezon sonuna kadar da olmayacak. 

Andrea Trinchieri’yle -Dönemin Bennet Cantu, şimdinin Yunanistan Milli Takımı ve Unics Kazan koçu- geçen yıl söyleşi yaptığımızda, “Avrupa’da bence iki okul var. Biri Ettore Messina, öbürü de Zeljko Obradoviç. Ayasofya ve Sultanahmet gibi” demişti. Metafora katılıyor musunuz? 
Bence öyle değil. Avrupa’da çok fazla üst düzey koç var ve “Ettore Messina ile Zeljko Obradoviç iki farklı okul, iki farklı ekol” gibi bir nitelendirmeyi doğru bulmuyorum. Öncelikle bizler oldukça sade ve basit koçlarız. Ben zamanımın büyük bir bölümünü basketbola adayan, anlaşılması kolay bir antrenör ve insan olduğuma inanıyorum. Bundan fazlası değil. Böyle bir tanımlamayı 
kabul edemem.

THY Eurolig’de Budivelnyk maçında Melih Mahmutoğlu dipten üçlüğü attıktan sonra yumruğunu sıkmış, oldukça mutlu bir şekilde kenara geliyordu ki… Kızmış Zeljko Obradoviç’i gördü. Melih’e bağırdığınız anları sosyal medyada kolaj yapanlar bile mevcut. Durumun farkında mısınız? 

(Gülerek) Bu büyük bir yalan. Ben herkese bağırıyorum ve açıkçası o an hangi oyuncuysa, yüzünün aldığı şekil beni ilgilendirmiyor. Benim için önemli olan oyuncunun ona verdiğim rolü ne kadar uygulayıp ne kadar uygulamadığı. Kleiza, Melih, Bojan, Emir ya da Kenan… Bağırdığım zaman o anki yüz ifadeleri umurumda değil. Oyuncularıma şunu söylemiştim: “Size bağırmayı bıraktığım zaman anlayın ki artık yaptıklarınız beni ilgilendirmeyecek. Bağırmayı bırakmam, sizleri önemsemekten de vazgeçtiğime dair işarettir.” Yani eğer birine bağırıyorsam, bu sadece onun daha iyi bir oyuncu ve insan olmasını istediğim için. Çünkü ben sadece basketbol koçu değilim. Aynı zamanda bir öğretmenim ve onlara birçok şeyi öğretiyorum. 
Özet: Bağırmam iyidir. Genelde herkes için. Bağırmayı bırakırsam… O oyuncu artık benim için var olmaz. 

2009 Final Four’un şampiyonluk maçında Ramunas Siskauskas şutu kaçırdıktan sonra Ettore Messina’nın yanına gidip ‘parmak sallayışınızın’ nedeni neydi? Ne dediniz? 
2009’daki bir olayı şu anda konuşmanın mantığı yok. Bana Fenerbahçe Ülker ve İstanbul’daki geleceğimle ilgili istediğiniz soruyu sorabilirsiniz ve açıkçası mevcut durumda Ettore Messina’yla 2009’da yaşadığım bir olay benim için önem teşkil etmiyor. Ettore çok iyi arkadaşım. Hepsi bu. 

Haziran 2012’de Anadolu Efes Genel Menajeri Engin Özerhun’un “Obradoviç bize teklif edildi. Görüşmeler sürüyor” ifadesi doğru mu? Görüştünüz mü? 
Cevabım yine üstteki soruyla ilintili olacak. Benim için geçmişte yaşanların tamamı, geçmişte kaldı. Teklifler, şampiyonluklar, spekülasyonlar… Hepsi. 

Yakın zamanda çıkacak olan belgeselinizde içerik sizi tatmin etti mi? Bir gün kitap yazmayı düşünür müsünüz? 
Belgesel konusunda gelişmelerden haberim yok. Bir film, video ya da her neyse bir şeyler olduğunu biliyorum ama hiç izlemedim. İnsanlar beni arıyor “Zelimir, belgesel ne zaman yayınlanacak?” diyorlar. Aynı şekilde bahsettiğin gibi kitap yazma teklifleri de alıyorum. Açıkçası, bunlar benim için pek önemli değil. Ek olarak, zamanım da yok. Benim tüm vaktim oyuncularım, teknik ekibim ve Fenerbahçe’ye ait. 

“Vassilis Spanoulis’i sokakta görsem selam vermem” ifadenizden sonra Spanoulis, “Zeljko benim Panathinaikos’tan neden ayrıldığımı biliyor. Bilmiyormuş gibi davranmasın” demiş ve bu konu uzun süre Yunanistan’da gündem oluşturmuştu. Suçlamalara hiç cevap vermediniz, Spanoulis’le ilişkinizde herhangi bir değişiklik var mı? 
Cevap vermeyeceğim. Yorum yok. 

1992 İstanbul ile ilgili -İlk Euroleague şampiyonluğu- aklınızda ne kaldı? 
Hayatımın çok önemli bir yılı. Ne mi hatırlıyorum? Koçlukta ilk senem idi. Yerel lig, kupa ve en önemlisi Eurolig’i, İstanbul’da kaldırdık. Bazen düşünmek bile zor geliyor. Bir rüya gibi, tam tasvir edemiyorum. 
Bak, şimdi anlatacağımı sanırım hiçbir röportajda söylemedim. Djordjeviç’in basketinden hemen sonra yanıma profesörüm, akıl hocam Aleksandar Nikoliç gelmiş ve “Oğlum tebrik ederim. Daha nice şampiyonluklara” demişti. O an “Tamam, Zeljko bu ilk ve son Euroleague şampiyonluğun. Tadını çıkar. Profesör Nikoliç neden bahsediyor?” diye düşünüyordum. Ancak… Evet, Aca her zaman olduğu gibi yine haklı çıktı. Ne diyebilirim ki?


Basketbolda son dönemde ileri düzey istatistikler kabul görmeye başladı. Eski ESPN yazarı John Hollinger’ın PER sistemine ya da hücum verimliliği, asist yüzdesi gibi istatistiğin alt kategorilerine inanıyor musunuz? 

Hayır inanmıyorum. Eğer istersen sana şu anda ileri düzey istatistikten daha önemli 100 farklı şey sayabilirim. İstatistik tabii ki antrenörler ve oyuncuların, hatta izleyenlerin basketbolu daha kolay anlamlandırması için önemli bir veri kaynağı olabilir ama fazlası değil. İşimizin gereği oyunu okumak ve bu salt istatistikle mümkün olmuyor. 

Detroit Pistons’ta Joe Dumars’la çalışmak nasıldı? Görüşmeler ciddi boyuta ulaştı mı? 
Joe Dumars’a hiçbir zaman NBA’de koçluk yapmak istediğimi söylemedim ya da o bana böyle bir teklifle gelmedi. Kendisi çok iyi bir dostum, geçen yıl Detroit Pistons’ın yaz kampına katılmamdan memnuniyet duyacağını belirtti. Konuyu Dimitris’e açtım, ikimiz de böyle bir deneyim yaşamak için ABD’ye gitmeye sıcak baktık ve gittik. NBA’de koçluk düşüncem yok. Teklif de yok. 

“Zeljko Obradoviç, Panathinaikos, Partizan, Real Madrid ve Badalona’daki ilk sezonlarının tümünde Eurolig şampiyonluğunu kazandı.” Bu detayı, Fenerbahçe’nin mevcut sezonu üzerinden nasıl yorumlarsınız? Eurolig şampiyonluğu bu takvim yılı için gerçekçi hedef mi? 
Bakın, buna benzer soruları daha önce cevapladım. Adım adım, aşama aşama ilerlemeliyiz. Başka çözüm yolu yok. Eurolig şampiyonluğunu telaffuz edince şampiyon olmuyorsunuz. İlk hedefim bu takımı izleyen Fenerbahçe taraftarını mutlu etmek. Bu olumlu reaksiyon salonun da tamamen dolmasını beraberinde getirir. Mesela Anadolu Efes, Barcelona ve CSKA maçlarında taraftarın varlığı, atmosfer beni çok sevindirdi. Yine de bu denklemin ilk aşaması. Bir sonraki safhayı konuşmak bazen çok kolaydır, bazen ise çok zor. Kişisel olarak ben, mayıs ayını, kasımda konuşmayı tercih etmem. Edenler olabilir ama ben böyle biri değilim. 


Panathinaikos’ta görevi bıraktıktan sonra yardımcınız Dimitris Itoudis’in sizden sonraki yeni başantrenörü olmasını bekliyor muydunuz? Onun yerine takımın başına Pedoulakis’in getirilmesi şaşırttı mı? 
Evet, bekliyordum. Dimitris Itoudis’in başantrenörlük yapabilecek kalitede olduğunu elime her fırsat geçtiğinde söyledim. O çok özel biri. Birlikle çalışmaya başladığımız ilk gün ona “Her konuda benimle hemfikir olan bir yardımcı istemiyorum. Senin fikirlerini duymak istiyorum” dedim. Dimitris de 13 yıl boyunca bana ‘kendi fikirlerini’ söyledi. İlişkimiz hiç değişmedi, değişmez de. Çok başarılı bir başantrenör olacağı konusunda ondan hiç şüphe duymadım. Dimitris’i çok seviyorum ve Banvit’teki kariyerinde başarılar diliyorum.